Sitede yer alan tüm yazı, belge ve fotoğraflar “FBBM” Felek Belge Birikim Merkezi’nden alınmıştır. İzinsiz kopyalanması, çoğaltılması ve kullanılması yasaktır. Arşive yazı, fotoğraf ve belge girişleri devam etmektedir.

30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI

30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI

Milliyet

Yayın Tarihi: 30.08.1978

Sayfa: 2

30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI

Yeni okuyan-okumayan, bilen-bilmeyen, genç-ergin, yaşlı, kadın, erkek… tarihin pişirdiği bu topraklarda şu Türkiye denilen üst üste 8 medeniyet beslemiş, hâlâ 45 milyonu doyurmaya, daha fazlasını almaya çalışan toprak parçası, bu vatan, sıkıntısı, ferahlığı, bolluğu, kıtlığı, darboğazı, boş boğazı, pis boğazı, sağı, hastası, köylüsü, kentlisi, siyasî tutkulusu, avare garibanları, şairleri, edipleri, edipsizleri, ozanları, bozanları ile Türkler… 30 Ağustos Zafer Bayramınız kutlu olsun! İki elliniz kanda olsa bu bayramı kutlayın. Nasıl? Bir bayramda nasıl sevinirseniz, kendinizce nasıl sevindirirseniz öylesine kutlayın. Her şeyi unutun, bugün mutlaka birini hatırlayın. 30 Ağustos Zafer Bayramı, tarihin Atatürk dediğimiz Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın dehasıyla bir ölüm-kalım muharebesinin zaferle taçlandığı gündür.

Türkiye, Osmanlı devrinde iki defa yok olmak tehlikesi geçirmiştir. Birincisi, Yıldırım Beyazıd’ın Ankara’da Timur’a yenilmesi üzerine, ülke şehzadelerin elinde parçalanmış, Osmanlı İmparatorluğu küçük küçük prensliklerden mürekkep bir tevaif-i mülük sahası halini almıştır. Çelebi Sultan Mehmet’in gayreti, himmeti, memleketi parçalanmaktan kurtarmıştır. İkincisi, Birinci Cihan Harbi’nde Osmanlı ordularının mağlûbiyeti üzerine Osmanlı İmparatorluğu’ndaki kavimlerin ve bunları himaye eder görünen Avrupalı büyük devletlerin taksimine uğramıştı. Sevr Muahedesi Türkiye’ye sahil tanımıyordu. Gönül ister ki, o meş’um muahedenin çizdiği Türkiye haritasını bugünkü Türkiye haritasıyla o günkü Türk vatanı tablosuyla mukayese eylesinler. Her gün bu mukayeseyi yapsınlar.

Bir milletin tarihinde böyle eşref saatler pek nadirdir. Birinci Cihan Harbi’nde mağlûp olan büyük Avusturya-Macaristan İmparatorluğu nerede? Nerede Habsburg Hanedanı’nın şaşaalı tarihi? Avusturya şimdi eldivenden küçük ve iyi bir eldiven kadar yumuşak bir turist memleketi. Takdire boyun eğmiş, neticesine katlanmış. Haşmetten sonra şimdi yabancılara hizmet edip nafakasını elinde kalan kırık-dökük medeniyet ve kültürünü kurtarmaya çalışıyor. Macaristan da öyle. Buda ile Peşte’yi birbirinden ayıran Tuna’nın sahilleri ve hep eski hatıralarla çigan çalgıları kısmetlerinin acılığından doğan hicranlarını bazen güçlükle örten şakrak müzikleri ve nihayet rapsodileriyle kendini tarihin loş sahifeleri arasında adını unutturmamaya çalışıyor. Neler çektiğini görüyoruz. Çeklerse o biçim…

İşte Mustafa Kemal hangi ilham ve hangi eşref saatte memleketi bu hale düşmekten kurtarmaya karar verdi. Bu kararı vermede akıllı geçinen Avrupalı, hele İngiliz diplomatların ne büyük gafletleri vardı. Bu gaflet o kadar genişti ki, Yunan milleti gibi çalışkan, harpten ziyade sulha muhtaç bir memleketi, Anadolu’yu istilâya sevketti. Hiç kimse inkâr edemez ki Türkiye’yi bu çöküntüden, bu istilâdan, bu yedi düvelin çullanmasından, bu parçalanmaktan kurtarmak kimsenin aklına gelmemişti, gelemezdi. Sadece Mustafa Kemal bunu düşündü. Ne düşündü? Bu milletin cevherine hangi zaviyelerden baktı da ümitsiz bir savaşa, önce kendi başını, sonra bu mağlûp milleti soktu. Tarih hepsini söyleyemez. Yoksa tarih, harp tarihini yazanlar ve o zamanı hikâye edenler demese de bizler gibi İkinci Meşrutiyet’le başlamış olan bu Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkık faciasının İstiklâl Harbi’ne ve Lozan Muahedesi’ne kadar her safhasına yaşayarak şahit olmuş olanlar bilirler ki, Mustafa Kemal bu büyük ve hayallere sığmayan hareketini kendi kendine kararlaştırdı, tasarladı. Yanındakilerden muavenet etmeyenler sustular. Söz dinleyenler nevmidane çarpıştılar. Gazi’nin en yakınlarından bir dostumun bana anlattığına göre, merhum İsmet Paşa İnönü Harbi’ni kazandığını, Atatürk’ün müjdesiyle öğrenecek kadar bedenen ve ruhen tâbi’ hale gelmiş imiş.

İşte bu harikanın, hocaların, stratejilerin, Avrupa kurmaylarının ve yepyeni teçhizatla Anadolu’ya giren Yunan ordusunun milyonda bir ihtimal olarak akıllarına getirmedikleri zafer güneşi 56 yıl önce bugün doğdu. Türkiye bu meydan muharebesini Allah’ın inayeti, şehitlerin kanı, tüyü bitmemiş yetimlerin istikbali ve mazlum Türkiye’nin makûs talihinin hayra dönmesinin yüzü-suyu hürmetine Mustafa Kemal Paşa’nın himmetiyle kazandı. Ondan sonrası? Evet, Türkiye daha nice zorluklarla uğraştı ama, onlar bu zaferin ertesinde kına gecesi gibi kalır.

Aziz hemşeriler! Ne derseniz deyiniz, Osmanlı devrinin en karanlık günlerinden Cumhuriyetin şu en dağdağalı, çetrefil günlerine kadar düşünerek ve görerek gelmiş biriniz olarak inanın. 30 Ağustos Meydan Muharebesi’ni kaybetseydik, acaba Ramazan akşamları ruhlarımızı okşayan şu güzel, şu ilâhî ezan acaba kaç buçuk minarede seslenebilirdi?

Atatürk bir dâhi idi. Ama öyle Napolyon gibi Korsika’dan gelip topçu mülazımlığından imparatorluğa çıkmadı. Gazi, İstiklâl Harbi’nin başına geçip Türkiye’nin kaderini değiştirmeye uğraştığı zaman Osmanlı ordusunun en mümtaz kumandanlarındandı. Şöhret, şaşaa, kendisinde bunların hepsi vardı. Ve bütün bunları bildiğiniz gibi galip devletler elinde esir olan İstanbul hükümetine iade etti. Halife, onun idamına fetva çıkardı. Ve işin büyük tarafı, kurduğu Cumhuriyetin 10’uncu yıldönümünde Mustafa Kemal Paşa kendi idamına fetva verenlerle, Sevr Muahedesi’ni imzalayanları affetti.

Atatürk büyük adamdı. Napolyon Waterloo’da şansını denedi ve kaybetti. Çünkü o bir hırs için harbediyordu. Mustafa Kemal Paşa milleti ve vatanı için en nâmüsait şartlar altında muvaffak oldu.

İşte 30 Ağustos Zafer Bayramı budur. Türkiye’de hâlâ acısıyla-tatlısıyla, fakat şerefiyle yaşayanlar için bu en büyük bayramdır. Her şey olabilirsiniz. Her dalâlete düşebilirsiniz. Sadece bu gerçeğin minnetini vicdanınızdan çıkaramazsınız. Bugün Türkiye’de ne yapabiliyorsanız —iyi ve kötü— ancak bu büyük adamın dehasını doruğa çıkaran 30 Ağustos Zaferi sayesinde yaptığınızı unutmayın. Bu, bize en ümitsiz durumlarda bir Türk evlâdının memleketini kurtarabileceğinin en bariz delilidir.

Kutlu olsun, mutlu olsun ve Türkiye ebediyen bağımsız, kuvvetli, itibarlı bir memleket olarak dünyadaki yerini gitgide pekleştirsin!