Sitede yer alan tüm yazı, belge ve fotoğraflar “FBBM” Felek Belge Birikim Merkezi’nden alınmıştır. İzinsiz kopyalanması, çoğaltılması ve kullanılması yasaktır. Arşive yazı, fotoğraf ve belge girişleri devam etmektedir.

Eğlenceli bir dram (Cumhuriyet)

Eğlenceli bir dram (Cumhuriyet)

Cumhuriyet

Yayın Tarihi: 26.04.1941

Sayfa: 3

Hadiseler Arasında FELEK

Eğlenceli bir dram

«—Böyle şey olur mu? Bizim bildiğimiz dram facia demektir. Facianın da eğlencelisi olmaz» denecek.

Olur. Tatlılı et, ekşili köfte, turşu lâpası ve üzüm turşusu gibi birbirine zıd sanılan şeyler nasıl bazan (mes’ut bir telif) ile hususî bir kombinezon yapmaya muvaffak oluyorlarsa size yazacağım bu «eğlenceli dram» da bunlardan biridir. İşte perde açılıyor:

Defterhane Levazım Kalem-i Ketebesi’nden (Ordu donatım ve lojistik hizmetinde katip yazıcı) Fahri Açıkgöz sabahleyin erken kalemde bir taraftan sıcak çayını içerken bir taraftan da elindeki gazeteden Millî Piyango’nun 23 Nisan keşidesine ait numaraları tetkik ediyor.

Kalem’de (dairede) üç beş arkadaşı da işlerini tezgâhlamakla meşgul.

Birdenbire Bay Fahri çay kadehini elinden bırakıyor. Göğüs cebinden çıkardığı bir zarf içindeki bileti telâşla açıp bakıyor. Tekrar gazeteye bakıyor. Gözleri büyüyor. Kalbi çarpıyor. İçinden:

— Vay canına! Kazandık galiba, diye mırıldanıyor.

Çay kadehini tekrar eline alıp ağzına götürüyor ve tükürüyor.

Dalgınlıkla çay fincanı diye hokkayı içmiş.

Ayağa kalkıyor, yanı başındaki masada bir eski evrakın perişan yapraklarını kola ile yapıştırmaya çalışan arkadaşı Hüsnü’ye:

— Hüsnü! Şu rakamı okusana!

— Bırak alayı şimdi! Zaten canım sıkkın! Ev sahibine iki aydır para veremedik. İcradan kâğıt geldi. Herif bizi atacak.

— Yahu! Şu rakamı bir oku da üst tarafını düşünürüz.

— Hangisini! Ha şunu mu? 6195.

— Emin misin?

— Kör müsün?

Fahri sıçrayarak:

— Kazandık öyleyse çocuklar… Yaşasın be!

Arkadaşları üşüşürler. Bilet, gazete numaralar tetkik edilir ve Fahri Açıkgöz’ün tamam iki bin lira kazandığı anlaşılır.

Adamcağızın gönlü ganidir. Hemen Hüsnü’ye yaklaşır:

— Yahu! Senin kira ne kadar tutuyor?

— Otuz lira.

— Haydi bizim tasarruf sandığından biraz para kaldıralım…

Fahri Açıkgöz sandıktan derhal elli lira istikraz ediyor. Otuzunu helâli minallah arkadaşı Hüsnü’ye veriyor. Akşamüstü de üç dört arkadaşıyla şöyle biz yerde oturup eğleniyorlar. On iki lira kadar bir para da orada gidiyor.

Eve gittiği zaman çocuklara müjdelik çikolata, lâtilokum ve bir kutu da Anteb baklavası  götürmesiyle ahvaldeki fevkalâdeliği anlatıyor. Yiyor, içiyor ve güzel bir gece geçiriyorlar.

Ertesi günü bilet elinde kendi bayiine giden Fahri Açıkgöz’e on liradan fazla ikramiyelerin Piyango idaresinden alınması tavsiye edilmekle beraber biletin numarasına bakılıyor ve:

— Bu bilete bir şey çıkmamış! cevabı veriliyor.

Fahri’nin şakaklarında hafif bir soğuk ter incileniyor:

— Ne söylüyorsun yahu! İşte gazete!

— Bir kere piyangodaki resmî listeye bakın! Gazetedeki makbul değildir, diyorlar.

— Hay Allah! Şimdi ben.. Yani bu bilete… Demek?.. Yarabbi sen bilirsin!

Derhal dönüyor, Hacı Bekir’den bir limonata içerek ateşini biraz söndürdükten sonra kaleme çıkıyor. Arkadaşları onu görünce:

— Gel bakalım talihli! Artık bu pazar Adaya gidiyoruz ha!

Gibi tekliflerde bulunurlarken o:

— Ben mahvoldum yahu. Siz ne söylüyorsunuz! diye bağırıyor ve ilâve ediyor:

— Benim bilete bir şey çıkmamış!

— Amma yaptın ha! E, sen çıktığını nasıl öğrendiydin?

— Nah!. (Cebinden çıkardığı gazeteyi göstererek) İşte be birader! Gazetede okudum. Ben ne bileyim… Halbuki resmî listede…

O gün zavallı çocuk ne yaptığını biliyor, ne yapacağını… Akşam olup da daireden çıkınca soluğu gazete idarehanesinde alıyor:

— Efendim! Sizin gazetede kazandığını yazdığınız numaralar arasında bir yanlış varmış.

Sekreter cevab veriyor:

— Olabilir.

— Nasıl olur efendim! Benim biletim 6195 ile bitiyordu. Siz de bu numaraya 2000 lira çıktığını yazıyorsunuz. Sevindimdi. Halbuki çıkmamış. 0195 numaraya çıkmış.

— Olabilir… Makbul olanı resmî listedir. Biz bu numaralardan mes’uliyet almayız.

— Evet ama bana elli liraya mal oldu… Masraf ettim.

— Vah vah! Ziyafet falan mı?

— Onun gibi bir şey… Hiç böyle iş olur mu? Yanlışlık olmuş deyip geçiyorsunuz…

— E, ne yapalım bayım! 2000 lirayı biz mi ödeyelim?

— Hayır, ama bir daha böyle yanlışlık…

— Ha! Ona dikkat ederiz. İsterseniz bir de tashih neşredelim.

— Doğrusu çok şey ettim. Yani üzüldüm.

— Biz de öyle…

Adamcağız çıkıp gidiyor. Gazetedekiler işlerine devam ediyorlar ve bu küçük dram böylece bitiyor.

B. FELEK