Sitede yer alan tüm yazı, belge ve fotoğraflar “FBBM” Felek Belge Birikim Merkezi’nden alınmıştır. İzinsiz kopyalanması, çoğaltılması ve kullanılması yasaktır. Arşive yazı, fotoğraf ve belge girişleri devam etmektedir.

Hazım’ın jübilesi

Hazım’ın jübilesi

 Cumhuriyet

Yayın Tarihi: 01.04.1942

Sayfa: 3

Hadiseler Arasında FELEK

Hazım’ın jübilesi

            Jübile de ne oluyor? Vallahi hakkınız var! Jübile deyip gidiyoruz. Bana bir Fransız madamının adı gibi geliyor bu kelime. Manası malûm ya! Karşılığı malûm değil.

            Hâzım dostumuzun da jübilesi geldi çattı. Çocuğun -hangi çocuğun desenize!- san’at hayatına atılışının yirmi beşinci yılı bitmiş. Kutlanacak. Biraz da kurtlanacak! Mesele bu!

            Hâzım, ne zaman görsem bana, hatta en küskün demlerimde bile neş’e veren bir arkadaştır. O, herkese nasibolmaz. Bazıları vardır ki; rast geldiniz mi akşama kadar işiniz rast gitmez. Hâzım onun aksinedir.

            Ben, kaç defa denedim. Hâzım’a rast geldiğim gün rahat tramvay arabası bulurum; neş’eli gün geçiririm, hatta beleşten para kazandığım bile olur. Utanmasam tüyünü alıp muska yapacağım.

            Uğura inananlara tavsiye ederim.

            Zaten kendisi de bunu bildiği için jübilesine gelenlere boncuk dağıtacak ve kendisine:

            — Kimi seviyorsun? diye sorunca:

            — Mavi boncuk kimdeyse gönlüm ondadır, diyecekmiş.

            Ben onun yalancısıyım. Dün rast geldim:

            — Yahu! Kaç gündür masrafa giriyorum… diye söze başladı.

            — Hayrola! Et mi alıyorsun? dedim.

            — Hayır; ha bugün yazacak, ha yarın yazacak, diye her gün beş kuruş verip gazete alıyorum… Hani ya! diye sordu.

            Bize bunca zamandır, neş’e fırsatları vermiş olan Hâzım’ın yirmi beş senede bir düşen işini seve seve yapmamak olur muydu? Hemen aldık kalemi ele, şu satırları yazdık.

            Şimdi inanmayacaksınız:

            — Bu gün nisanın biridir, bize oyun ediyor, diyeceksiniz! Halbuki iş öyle değil, Hâzım, jübilede sürpriz olsun diye sakal uzatmamış mı?

            — Ayol! Bu ne hal? dedim.

            — Ne yapayım birader? Ben sinirliyim. Bir şeye el uzatamam. Rejisörün korkusundan dil de uzatamıyoruz. Kala kala bir bıyıkla, bir sakal kaldı. Ben de onları uzattım. Gördün ya! Artık sözü uzatma! dedi, kesti.

            Sözüne inanılırsa jübilenin programı «Deli Dolu» imiş… Onun hayatı zaten ekseri deli dolu olmuştur. O bana dedi ki:

            — İhmal etme! Gel tiyatroya da gör! Deli dolu mu! dedi.

            Bir Türk şairi, safranın sinirler üzerine olan neş’e verici tesirini:

            «Zâferan cinsi nebâtın Hâce Nasruddinidir»

            Mısrası ile anlatmış. Hâzım da bizim san’at âleminin Nasreddin Hocası’dır. Her gördüğü yerde, her dosta bir yarenlik yapması ondandır. Onun içindir ki; Nasreddin Hoca filminin baş rolünü o aldı ya!

            Çok yaşasın inşallah da, çok gülelim.

B. FELEK