Sitede yer alan tüm yazı, belge ve fotoğraflar “FBBM” Felek Belge Birikim Merkezi’nden alınmıştır. İzinsiz kopyalanması, çoğaltılması ve kullanılması yasaktır. Arşive yazı, fotoğraf ve belge girişleri devam etmektedir.

Yunanistan’a ait bir anı (Milliyet Magazin)

Yunanistan’a ait bir anı (Milliyet Magazin)

Milliyet Magazin

Yayın Tarihi: 26.03.1978

Geçmiş Zaman Olur ki…

Yunanistan’a ait bir anı

Atatürk Türkiye’sinin, yani bugünkü Türkiye’nin Yunanlılarla ilk teması muharebe meydanında olmuştur. Yunanlılar, İngiliz ve Fransızların teşvikiyle Anadolu’yu işgale kalkışmışlar, İzmir’e asker çıkarmışlar ve Türklerle kıyasıya bir savaşa girişmişlerdir. Türkiye Cumhuriyeti’nin o günden bugüne kadar artıp yükselen kuvvetinin kaynağı, bizim bu savaşı kazanıp İtilaf ordularını perişan ederek denize dökmemizdir. Bu harbi meydanlarda yapan Yunanlılar olmuş, fakat mağlûp olan onları teşvik ederek bu tehlikeli oyuna iten, o devrin Birinci Cihan Harbi galipleri olan İtilâf Devletleri, başlıca İngiliz ve Fransızlar olmuştur. Bu ağır mağlûbiyeti bu devletler çok zor kabul edebilmişler ve tarihin en büyük siyasî takdir hatasının cezasını zavallı Yunanlılara çektirmişlerdir.

Hâlbuki Yunanlılar müziğinden mutfağına kadar Türklere benzeyen ve onlarla dost olarak yaşamayı isteyen bir millettir. Bunu Anadolu bozgunundan sonra Atatürk’ün teşebbüsüyle ve akıllı devlet adamı ihtiyar Venizelos’un gayretiyle yeniden kurulan Türk-Yunan siyasî yakınlığı göstermiştir.

İşte bu dostluk başlarken biz de Yunanlılarla spor temasına girmiştik. Bu âciz kalem sahibinin bu yolda hatır sayılır hizmeti olmuştur. Şöyle ki:

1928’de Amsterdam’da Olimpiyat Oyunları’na iştirak eden Türk kafilesi başkanı olarak bulunduğum sırada Yunanlıların teşebbüsüyle Balkan Oyunları’nın tesisine karar vermiştik. Yunanlılar ertesi sene bu oyunları Atina’da tertip ettiler.

Biz 1929’da Atina’da başlayan ilk Balkan Oyunları’na gitmedik. Doğrusu buna, yani spor bakımından değil, psikoloji bakımından hazır değildik. Biz gitmeyince Yunanlılar bu oyunları normal Balkan Oyunları saymadılar ve ilk deneme dediler. Ertesi sene yani 1930’da yine Atina’da yapılan Balkan Oyunları’na 24 kişilik bir atlet kafilesiyle iştirak ettik. Bu hareket Türk-Yunan dostluğunu perçinledi. O zaman ben bu münasebetle tertip edilen bir toplantıda:

—Büyük devletler bizim yakamızı bıraksınlar. Biz kendi işlerimizi kendimiz görelim! Demiştim.

İngiliz ve Fransızların Yunanlıları Anadolu’yu işgale ve bu sebeple ağır bir mağlûbiyete sevk etmiş olduklarına işaret eylemek istemiştim. Yunanlılar bu sözümü o zaman çok benimsemişlerdi. Hatta bu düşüncemden dolayı benimle çok samimî arkadaş olan spor idarecileri içinde sonradan başhekimliğe kadar çıkan Yorgakopulos adında bir zatla dostluğumuz iki memleket münasebetleri üzerinde olumlu tesir yapacak kadar derinleşmişti.

1939 tarihinde İkinci Cihan Harbi patlamıştı. İtalya, Mihver Devletleri arasında Arnavutluk’a ve Yunanistan’a göz dikmişti. 1939 sonbaharında Balkan Oyunları’nın onuncu yıldönümü Atina’da kutlanacaktı. Bunun için Kral’ın huzurunda bir de merasim programı hazırlanmıştı. Onuncu Balkan Oyunları da kutlanacaktı. Bunun için Kral’ın iştirak etti. Ben de kafile ile ve oyunların kurucu azası sıfatıyla oraya gittim. Yunanlılar bir merasim yaptılar. Biz de oldukça iyi gittik Atina’ya. Birinci değilsek de ikinci oluyorduk.

O tarihte Türkiye’nin Atine elçisi kıymetli diplomatlarımızdan Enis Beydi. Enis Bey’in bu Atina’da sefareti ikinci defa oluyordu. Balkan Oyunları onuncu yıl merasimi Atina’nın Akademi Salonu’nda ve Kral’ın huzurunda yapılacaktı. O zaman Türkiye Atletizm Federasyonu Reisi rahmetli Doktor Hadi idi. Ben müessis aza ve delege olarak bulunuyordum. Merasime yalnız delegasyonlar iştirak edecekti. Yani her milletten bir veya iki kişi. Ve herkes alfabe sırasıyla bir küçük nutuk verecekti. Ben Akademi’de söyleyeceğim nutku hazırladım. Sefarete gidemedim. Sefirimiz Enis Beye telefonla okudum. Merhum Enis Bey iyi bir hariciyeci olarak iyi Fransızca bilirdi. Nutkumu ve diksiyonumu beğendi. Merasim günü bana Atina’da eğreti bir bonjur takımı buldular. Türkçe bonjur dediğimiz, Frenklerin jaket a tay dedikleri ön etekler yuvarlanarak kesilmiş uzun ceket ile fantezi pantolondur. Romanya Sefareti İkinci Kâtibi’nden almışlar. Bana biraz dar geldi ama ne çare giydik. Ve saat 11’de geleceği söylenen Kral’ı Akademi binası önündeki terasta on buçuktan itibaren bekledik. Kral Yorgi on ikide geldi. Adet öyleymiş. Bir suikastten korkan devlet adamları muayyen saatten sonra gelirlermiş ki, bomba falan yakınsa, patlasın da tehlike geçsin diye. Merasim oldu. Kral, iyi Fransızca telâffuz edemeyen, fakat pek iyi bir adam olan Yunan Federasyon Reisi Rinopulos’un Fransızcasına kızmış.

—Başkasını bulamadınız mı? demiş.

Fakat o esnada Yunanistan rahat değildi. İtalya, Arnavutluk’a saldırmıştı. Yunan hududuna yaklaşıyordu. Yunanistan harp tehlikesiyle karşı karşıyaydı. O devirde Yunan hükümetinin başında General Metaxas (Metaksas) Yunan ordusunun Kralcı komutanlarındandı ve o sıralarda Yunanistan’ın diktatörüydü.

1939’da Balkan Oyunları için Atina’ya gittiğim zaman, Yunanistan korku ve heyecan içinde bulunuyordu. İtalya’nın açıktan açığa husumet ilân etmesi Yunanlıları çok tedirgin etmişti. Balkan Oyunları’na mutad olarak Yunanlılardan başka dört devlet iştirak ederdi. Yugoslavya, Bulgaristan, Romanya ve Türkiye. Yunanlıların Yugoslav ve Bulgarlarla dostlukları, siyasî zaruretler hududunu aşmazdı. Onlar bu badirede kuzeydeki bu üç memleketler kendi lehlerine bir hareket bekleyemezlerdi. Onun için General Metaksas yegâne dost saydığı Türkiye’nin spor kafilesini suret-i hususiyede kabul etmek istedi. Ve biz General Metaksas’ı Başbakanlık’taki makamında takım halinde ziyarete gittik. General bize çok samimî bir kabul gösterdi. Yunanistan’ın bu sıkıntılı günlerinde Türklerin dostluğundan başka güvencesi olmadığını söyledi. Hatta:

—Ben bu yollarda her attığım adımı önce sizin sefire sorarım, Enis Bey benim dostum ve çok iyi bir diplomattır. Onun tavsiyeleriyle hareket ediyorum. O benim için bir rehberdir! demişti.

Bu sözler kulağımda küpedir. General, içi dışı bir, bir asker olduğu için bu sözlerinin samimiyetinden şüphe etmedim. Nitekim sonradan görüştüğümüz Enis Bey de bu sözleri doğruladı. İşte 1939’da Türk-Yunan münasebetleri bu kadar iyi, bu kadar sadık, bu kadar samimiydi. Ben Balkan Oyunları münasebetiyle 1930-1931-1932 ve 1933 senelerinde Atina’ya gittim. Bu dostluk havası bozulmadı. Ben Yunanistan’a ilk gittiğim zaman sefirimiz Enis Bey’di. Sonra Ruşen Eşref Bey geldi. Ruşen Bey Atina’da uzun müddet kaldı ve ona galiba fahrî hemşehrilik gibi bir onur da verdiler. Arkadan Enis Bey ikinci defa sefir oldu. İşte Metaksas’ın anlattığım hikâyesi o zamana tesadüf eder.

Bu dostluk bu kadar güzel ve samimî devam ederken Kıbrıs meselesi patlak verdi. Türkiye ile Yunanistan’ın arası açıldı. Hâlâ bu açıklık, Türk ve Yunan halkı arasında değil, iki devletin hükümetleri arasında sürüp gitmektedir. Ve maalesef o eski dostluğun semerelerini toplayarak yerde, birbirimizi maddeten ve manen kırmaya çalışan iki müttefik komşu halinde bir çıkmaz sokağa girmişizdir.

Hâlâ Ecevit ve Karamanlis’in çalıştıkları, işte Kıbrıs sebebiyle kaybolmuş olan dostluk ve karşılıklı güvenliğin iadesidir. Biz şahidi olduğumuz bu siyasî münasebetler dalgalanmasının belirli tarih ve olaylarını hatırladığımız kadar okurlarımıza da anlatmayı —hele bugünlerde— faydalı bulduk.