Sitede yer alan tüm yazı, belge ve fotoğraflar “FBBM” Felek Belge Birikim Merkezi’nden alınmıştır. İzinsiz kopyalanması, çoğaltılması ve kullanılması yasaktır. Arşive yazı, fotoğraf ve belge girişleri devam etmektedir.

Artık yalan söylenemeyecek mi? (Cumhuriyet)

Artık yalan söylenemeyecek mi? (Cumhuriyet)

Cumhuriyet

Yayın Tarihi: 26.01.1952

Sayfa: 2

Fen ve Fantezi

Artık yalan söylenemeyecek mi?

Yazan: Burhan Felek

Bir Amerikan piyesi varmış. Bana tercümesini tavsiye etmişlerdi. Bir köy halkı 24 saat yalan söylememek üzere birbirlerine söz verip and içmişler. Her şey altüst olmuş. Karılar kocalarından boşanmış, esnafın hilekârlığı meydana çıkmış, dolandırıcılar, sahtekârlar polisin eline düşmüş.. Hulâsa köy altüst olmuş. O kadar ki, yirmi dört saat geçmeden herkes bu sevdadan vazgeçmiş.

Piyesin ne dereceye kadar haklı olduğunu bilmem ama yalansız bir dünyanın berbat birşey olacağına en büyük filozoflar bile kânidirler. Şeyh Sadi’nin:

«İş düzelten yalan, fitne koparan gerçekten yeğdir.»

sözü asırlar evvel bir «hikmet» olarak söylenmiş ve o günden bu güne tekzip edilememiştir.

Bununla beraber insanlar bu lüzumlu zehiri suiistimal etmektedirler. Maalesef modern cemiyet her şeyi yalan üzerine bina etmek istemekte, buna zaman zaman propaganda, telkin, hikâye, oyalama gibi isimler takarak makbul göstermeye çalışmaktadır.

İnsanların bugün en çok aradığı ve en az bulduğu şey şüphesiz «hakikat» tir.

İşte bu noktadan hareket eden «fen adamları» şimdi artık tamamen tekemmül etmiş olan «yalan arayıcı» makineleri icad etmişlerdir.

Bir vakitler bir fantezi sayılan fıkralara mevzu olan bu âlet şimdi Amerika’da bir «tansiyon ölçme makinesi» gibi işlemektedir.

Ekseri bir adamın suçlu veya suçsuz olduğunu tayinde hâkimlere kanaat yardımcılığı yapmaktadır. Amerika’da bu makinenin önünden geçmek için hâkim kararı ve suçlunun talebi lâzımdır.

Şimdiye kadar bu makineler yalnız iki vak’ada şaşmışlardır. Onların birinde katile:

— Falanı öldürdün mü? dedikleri zaman:

— Hayır! cevabını vermiş ve makine hiç bir reaksiyon kaydetmemiş, fakat sonradan başka delillerle bu herifin katil olduğu anlaşılınca kendisine sorulan şeyi inkâr ederken ne düşündüğü sorulmuş:

— O isimde benim bir metresim vardı. Suali sorduğunuz zaman onu soruyorsunuz telâkki ettim. Onu da öldürmediğim için inkârda güçlük çekmedim, demiş. Bunun üzerine mücrimlerin suallerde herhangi bir hüviyet değişikliği tasavvur etmemeleri için isimler, soyadları ve diğer künye teşkilâtı teferruatyile sorulmaya başlamıştır.

Bir diğer vak’ada bir mevkufa sorulan:

— Bakaloryanızı vermiş miydiniz? sualine:

— Evet! cevabı verdiği zaman âlet yalan göstermiş, arkasından;

— Yüksek tahsil lisansınız var mı? sualine de:

— Evet! dediği zaman âlet bunu doğru gösterince kendisine bu tezadın sebebini yani bakalorya yapmamış olan bir adamın yüksek tahsil yapamıyacağı keyfiyetini sormuşlar.

— Bakaloryamı vermiştim. Fakat hemen silâh altına alınmıştım.. Mektebimin dosyaları da harb esnasında yanmıştı. Fen Fakültesine yazılmak için sahte bir şahadetname yaptım.. Mesele budur, diyerek makinenin yalan gösterdiği hâdiseyi izah etmiştir

Makinenin esası şudur:

Elektrikle işleyen bu cihaz kalb resmi alan âletler gibi ihtizazlar kaydediyor. Cihazın bir ucu nabza bağlanıyor, biri de göğse kemer gibi takılıyor. Bir üçüncü ucu da cilde raptolunuyor. Yalan söyleyen kimsenin kalbi daha fazla atıp nefesi sıklaştığından bilek ve göğüs bunları kaydediyor. Cilddeki uç da bunlardan dolayı deride hasıl olan fazla veya eksik terlemeyi ve elektrik intişarı tahavvülâtını (değişimini) zaptediyor.

Bu aletlerle Amerika’da muhtelif cinayet vak’alarının ya failleri bulunmuş, ya fail zannedilen ve her türlü deliller aleyhine olan masum adamlar kurtarılmıştır.

Ezcümle Amerika’nın Wisconsin hükûmeti dahilinde Block Creek savcısı, beş kişinin yolu kesilip soyulması vak’asından dolayı tevkif edilmiş iki maznunun bütün mevcud delillere rağmen masumiyetlerinde ısrar etmeleri üzerine, bu âletlerden birini şehre celbetmiştir. Leonard Keeler’in icadı olan bu âleti kendisi kullanıyordu.

Maznunlar sırasile âletten geçmişler, kendilerine muhtelif sualler sorulmuş ve isticvabları (sorguları) uzun sürmüştür. Âletin kalb, teneffüs ve cild reaksiyonlarını gösteren üç ibresi bütün suallerde hareketsiz, yani normal kalmış…

— Çay mı içersiniz, kahve mi? gibi masum sualler arasında:

— Soygunculuğa iştirak ettiniz mi? yi de sormuşlar; fakat makine hiç bir şüpheli işaret kaydetmemiş, bunun üzerine makine mütehassısı:

— Fikrimce bu adamlar tamamen masumdur. Biliyorum ki; benim sözlerimin ve makinemin gösterdiği neticelerin hiç bir adli kıymeti yoktur. Fakat bütün suallere bu adamlar o kadar büyük bir sükûneti vicdan ile cevab verdiler ki makinenin hiç bir dahili teşevvüş kaydetmedi.. Yalnız…

İşte bu arada yalnız yukarıda söylediğimiz bakalorya sualinin aksaklığına işaret edilince maznun hâdiseyi anlattığımız şekilde izah etmiştir.

Bu tecrübeden bir müddet sonra sanıklar mahkemeye sevk edilmişler; fakat dava arifesinde polis başka bir şehirde bu soygunculuğun faili olduklarını itiraf eden iki kişiyi yakalamış ve «yalan arayıcı» makinesinin doğru söylediği anlaşılmıştır.

Bugün Amerika da bu aletlerin istimali yalnız adliye vak’alarına münhasır değildir. Anahtar hizmetlerde, esrarı devleti bilen veya öğrenebilen mevkilerde çalışanlar bu âletle tetkik edilmektedir. Bu haberi açıklayan (New-York Times) gazetesinin ifşaatı Amerika’da büyük heyecan uyandırmış olmasına rağmen artık atom ve istihbarat servislerinde çalışanlar her üç ayda bir bu muayeneden geçirilmekte ve kendilerinin, evvelce tevkif edilip edilmediği, cinsî bir sapıklığa müptelâ olup olmadığı, komünistlerle veya diğer fesadçı ve şüpheli zümrelerle teması bulunup bulunmadığı altı mütehassıstan mürekkeb bir heyet huzurunda «yalan arayıcı» makinesi ile araştırılmaktadır. Bu muayeneyi kabul etmiyen memurlar zararsız mevkilere nakledilmektedirler. Amerika’da bu usulün aleyhinde olarak bir masum kimsenin de herhangi sebeble heyecanlanacağı, şu halde âletin veya mütehassısın yanılabileceği ileri sürülmekte ise de bunlar, tatbikata mâni olamamaktadırlar.

Bu yanılmaya misal olarak bir masum adamın kendisine sorulan bir suç sualine:

— Hayır! Diye cevab verdiği sırada yalan söylemediği halde neden heyecanlandığını sormuşlar o da:

— Siz bana bu suali sorarken karşı apartımanda bir kadın banyoya giriyordu. Tam o sırada sırtındaki penyuvarı atıverdi.. de ondan. Cevabını vermiş.

Bugün Amerika’da yalnız federal makamlar, yani devlet teşkilâtı tarafından kullanılan bu âlet yarın ucuzlıyarak -radyoda olduğu gibi- en mütevazı aile yuvalarına kadar girerse gürültüyü o zaman seyretmeli.

Eve yarım saat geç gelen «bey» e karısı:

— Sadi bey.. buraya gel! Nerede idin?

— Biraz işim vardı. Büroda kaldım..

— Gel şu bileziği koluna tak.. şunu da boynuna… Söyle bakayım nerede idin?

— Yazıhanede canım..

… Şak, şuk! İki tokat.

— Yalan söylüyorsun. Bak ibreye! Kırkı geçti.. söyle nerede idin! Yoksa!.

Veyahud aksi, bey, hanımı makineye çekti mi.. İş meydana çıkar.. Ve böylece aile ve cemiyet düzeni berbad olur. Bana sorarsanız yalan söyliyenler ve aldananlar menfaatine olarak biz bu makineleri evlerimize sokmıyalım.. hele parti merkezlerine asla!.