Sitede yer alan tüm yazı, belge ve fotoğraflar “FBBM” Felek Belge Birikim Merkezi’nden alınmıştır. İzinsiz kopyalanması, çoğaltılması ve kullanılması yasaktır. Arşive yazı, fotoğraf ve belge girişleri devam etmektedir.

Balkan Festivali – Balkan Olimpiyatı – Balkan Güreşleri (Tan)

Balkan Festivali – Balkan Olimpiyatı – Balkan Güreşleri (Tan)

Tan

Yayın Tarihi: 23.09.1935

FELEK

Balkan Festivali – Balkan Olimpiyatı – Balkan Güreşleri

Bu yazıya üç serlevha (başlık) koymamın sebebi bu üç ayrı şeyi birden ele almak isteyişimdir.

Eylül ayı İstanbul’da kendi kendine denecek kadar otomatik bir tarzda, bir Balkan ayı oldu.

Ayın 14 ünde başlayan ve 16 sında biten Balkan Güreş Şampiyonluğu bitmeden Balkan Festivali başladı ve o devam ederken de Balkan Oyunları dediğimiz atletik oyunlar bir nevi Olimpiyat çeşnisiyle sahneye girdi.

Doğrusu başta gazeteciler olduğu halde hususî olsun, resmî olsun birçok şahısların ve yerlerin bu üç ayrı şeyi birbirine karıştırdığını acı acı gördüm ve anladım ki, bizde kelimeler ve tabirler (deyimler) birer klişe olarak kullanılmakta, onların manaları araştırılmamaktadır. O kadar ki; spor teşkilâtına müracaat ederek festival bileti isteyen ve bu bileti vermedikleri için spor teşkilâtına kızanlar oldu.

Bütün bunları ben birtakım eksikliklerin sonucu telâkki ederim.

Balkan Güreşi başka, Festivali başka şeydir. Hele atletik oyunlarla, bu ikisinin de, bir alâkası yoktur. Arada Balkan isminin müşterek bir bağ olması bu ayrı şeylerin birbirlerine girift olmasını icap etmezdi. Spor işlerinde çalışan ve kendisinden harıl harıl Balkan Festivali için davetiye istenen bir tanıdık diyordu ki:

— Bereket ki, birer kelle de Balkan kaşarı istemiyorlar.

Hatıra gelir ki, böyle ilk olarak hatta seyrek fasılalarla yapılan hareketler hakkında konferans verilse, gazetelerde bilir imzalarla yazılar çıksa, radyoda sözler söylense hiç olmazsa halk bir müzik ve dans hareketi olan festivalle koşu ve atlamalardan ibaret atletik bir hareket olan Balkan oyunlarını, birbirine karıştırmazdı.

Ben burada yine gazetecileri itham ediyorum. Çünkü memleket için çok önemli bu gibi büyük hareketleri esaslı surette yazacak ve onu ileri sürecek kuvvetlice takip ettirmekten ziyade, onlar da alelâde bir polis vak’ası gibi ikinci, üçüncü derecede bir ehemmiyet vererek havadis kabilinden haberlerle iktifa etmektedirler (yetinmektedirler).

Nitekim Festival’in en parlak bir yaprağı olan Beylerbeyi Sarayı’ndaki gece hakkında ufak ve umumî malûmattan başka gazetelerimiz bir şey yazmamışlardır.

Gönül isterdi ki; misline değil Balkanlarda, hatta Avrupa’da güç tesadüf edilecek kadar güzel olan bu geceyi, çok kuvvetli ediplerimiz, bilhassa oraya gidip görerek canlandırsınlar ve edebiyat tarihimize bu parlak Boğaziçi gecesini hak etsinler. İçinde olduğumuz için biliriz. Bizde bu kabil (tarz) eğlenceler, gazeteler için işleri biraz geciktiren (çünkü gece sabaha kadar sürer) angaryelerdir ve gazetelerde bu işin iki kısım alâkası vardır. Birisi böyle güzel şeylerin davetiyelerinden müstefit olanlar (istifade edenler, yararlananlar), diğeri de gazetede geceleyip oraya gidenlerin verdiği veya telefonla söylediği notlar üzerine haberi yazanlardır. Fakat en çok acınacak olan bir üçüncü var ki, o da bunları okuyup hâdiseleri olduğu gibi öğreniyorum sanan okuyuculardır.

B. FELEK