Sitede yer alan tüm yazı, belge ve fotoğraflar “FBBM” Felek Belge Birikim Merkezi’nden alınmıştır. İzinsiz kopyalanması, çoğaltılması ve kullanılması yasaktır. Arşive yazı, fotoğraf ve belge girişleri devam etmektedir.

Bazı düşünmeler

Bazı düşünmeler

Cumhuriyet

Yayın Tarihi: 24.04.1963

Sayfa: 3

Hadiseler Arasında FELEK

Bazı düşünmeler

            Eski bir kıraat kitabında okumuştum. Galiba Fransızca bir kıraat kitabı idi..

            Bir çocuk, karşıdaki ormana veya dağa karşı:

            — Eşek.. diye! bağırıyor ve seda aksedip ses geri dönüyor):

            — Eşek! diye mukabele görüyor ve şaşırıyor.

            Hikâye, bu küçük fizik fenomenden bir ahlâk ahkâmı çıkarıyordu.. çoğumuz bu hâle geliyor, kendi sesimizin akisleriyle üzülüyor, hatta gocunuyoruz.

            Çocuk ormana:

            — Eşek! diye bağırmasa, ormandan:

            — Eşek! mukabelesini görmeyecekti.

            Hakikatte, bu bir tabiat hadisesidir ve hareket noktası, ilk sestir.

* * *

            İnsanlar, yirmi beş yaşa kadar beğenir.. yirmi beşten kırka kadar yine beğenir.. ama, kendini beğenir.. kırktan sonra ne kendini beğenir, ne başkasını.. sadece eskiden beğendiği, insan, hareket, fikir ve eserlerin kusurlarını görerek lâ  havle çeker, durur.

* * *

            Ankara’da 15 hekim ve bir sosyoİog, bir açık oturumda yaşlılık mevzuunu mütalaa etmişler ve insan yaşadığı kadar değil; nefsine olan güveni kadar genç olduğu tezini kabul etmişler.

            Bilmem hatırlar mısınız? Bundan birkaç ay evvel General Mac Arthur’un masası üzerindeki bir neşri (yayını), bu sütunlara geçirmiştim. İşte, o neşrin (yayının) bir kısmını bu toplantıda anmışlar.

            Bence, hadise şudur:

            Hayat, bir ölüm-kalım kavgasıdır. Çocuk doğarken, babasının yerine göz diker. Bu bir tabiat kanunudur. Neslin temadisi (uzayıp devam etmesi) için bu amansız kanun hüküm sürüp gider. O kadar ki, günümüze yaklaşan bir tarihte, değil genç ihtiyar, yeryüzünde yaşayan bütün insanlar, 25 milyar gibi akılları durduracak bir sayıya çıkabilecek ve bunu şüphesiz dünyamızın yorgun ve perişan topraklarından alınacak mahsuller besleyemeyecektir.

            Onun için, daha şimdiden, «insanlar, ne kadar az üremelidir?» diye, memleket ve dünya çapında etüdler yapıyorlar. Elbette bir karara varacaklar.. varmazlarsa torunlarımızın torunları, aç kalmamak için yamyam olacaklardır.

            Şimdi bu parantezden çıkıp asıl mevzua gelelim.. gençlik, ihtiyarlık nedir?

            Dava, pek basit olmamakla beraber, bunun fizik ve moral cepheleri vardır. Ama, muhakkak olan şudur: Genç, enerji, yaşlı da tecrübe ve temkin kudretine maliktir. Demek ki, işleri buna göre ayarlamakta fayda vardır.

            Modern dünyada cemiyeti bir piramit sayarsak, tabandan tepeye doğru, 20’sine kadar olan kısım ile, 50’den tepeye kadar olan zümreyi, arada 30 yaşlara mensup kuşaklar besler. Sosyalist memleketlerde, meselâ İsveç’te, bu büyük yük sadece 25 senelik kuşaklara binmiştir. Üstelik oralardaki çocuk ve ihtiyar yardımları çok bol olduğu için, çalışan ve kazanan nesillerin yükü daha da ağırdır. Ama bu hal, meseleleri halletmemiş ve refah içindeki bu halk çalışmamaktan ve insan gücünü harcayamamaktan doğan bir can sıkıntısı içinde bunalmıştır.

            Şimdi, o memleketler, buna bir çare aramaktadırlar.

            Hatta İngiltere’de emeklilik meselelerini tetkik ile görevli bir krallık komisyonu, işleri yaşa ve yaşların özelliklerine göre dağıtmayı, daha ziyade enerjiye muhtaç işlerin gençlere ve durgun vazifelerin de yaşlılara verilmesini uygun bulmuştur.

            Bunun yanıbaşında, dünkü yaşlı sözü, bugün manasını kaybetmiştir. Vaktiyle 40 yaş ihtiyarlık idi. Bugün vasati yaş, 70’in üstündedir. Buna göre, bir adamı aşağıdan 20 yaş, yukarıdan da 20 yaş, ki ceman (toplamda) 40 sene boş ve işsiz bırakıp, beslemesini diğer kuşaklara yüklemek reva mıdır? Kaldı ki, ilk 20 sene için çocukluk, tahsil ve askerlik gibi sebepler, belki «tam» çalışmaya engel olan sebeplerdir.

            Fakat 45 – 50’den yukarı yaştakilerin işten ayrılması sadece bir rakam yüzünden milli enerjiden, bir kısmının heder olmasına, hem de bu adamların işsiz kalarak ekşimelerine, hatta hayat bağlarının kopmasına sebep olmaktadır. Bu o kadar memnunluk verecek bir müşahede olmadığı gibi faydalı da değildir. Kaldı ki bir an evvel bir işe kavuşmak isteyen genç kuşakların yaşlıları itmeleri ile izah edilebilen bu hareket, ihtiyarladıkları zaman aynı gençlerin de başlarına gelecek bir akıbettir. Şu halde yapılacak iş, 1-70 yaşların teşkil ettiği piramiddeki çalışma devresini yalnız 30 yıla sıkıştırmayarak daha da genişletmek ve hiç olmazsa sıkıntılı devreleri genç iken göze alıp yaşlılıkta daha rahat bir işte çalışmak cihetine gitmek, her yaş için faydalı bir çare olacaktır.

B. FELEK