Sitede yer alan tüm yazı, belge ve fotoğraflar “FBBM” Felek Belge Birikim Merkezi’nden alınmıştır. İzinsiz kopyalanması, çoğaltılması ve kullanılması yasaktır. Arşive yazı, fotoğraf ve belge girişleri devam etmektedir.

Beyin meselesi

Beyin meselesi

Beyin meselesi

Akşam eve geldiğim zaman..

— Bugün sizi üç defa birisi aradı..

— Kimmiş?..

— İsmini vermedi.. çok mühim ve mahrem bir iş için arıyorum.. nerede görebilirim, dedi.. biz de ya gazetede, ya Cemiyette bulursunuz.. dedik.. “Ben oralara gidemem.. mutlaka evde görmeliyim..” dedi..

— Kimmiş acaba? Sesi sözü nasıl?

— Derli toplu konuşuyor..

— Bir daha telefon edecek mi?

— Edecek…

O gece komşuya gittik.. avdette telefon masasının üstünde.. uşağın:

«Bir bey aradı. Yarın telefon edecek» yazısını okudum..

— Ha!.. Adamcağız gene bizi bulamadı. Neden bu kadar ısrarla arıyor acaba..

Dedik.. o gece yattık.

Sabah erkenden telefon:

— Gazeteci Burhan Felek Beyin evi mi?

— Evet..

— Kendisi kalktı mı?

— Henüz kalkmamıştı. Siz uyandırdınız!

— Öyle mi? Affedersiniz.. bir saat sonra telefon ederim.. diye telefon kapandı..

Allah Allah! Kimdir bu adam. Nedir derdi?

Gerçekten bir saat sonra telefon çaldı.

Uzaktan gelen bir ses:

— Kimsiniz?

— Siz kimsiniz?

— Siz kimsiniz?

— Ben sizin aradığınız adamım.

— Öyle mi?.. Memnun oldum.. Burhan Felek siz misiniz?

— Evet!.. Benim…

— Sesiniz biraz değişik geliyor.

— Ne gibi?

— Yani hakikaten Burhan Felek misiniz?

— Tabiî. Yani anlamadım…

— Bunda anlaşılmıyacak ne var azizim. Ben Burhan Felek’le konuşmak istiyorum.

— Buyurun konuşun!..

— Ama sizin yani şimdi benimle konuşan adamın Burhan Felek olduğundan emin olmak isterim.

— Nasıl edelim.. televizyon gibi bir şey olsa da beni görseniz!

— Görmek bir şey ifade etmez.

— Neden?

— Çünkü ben sizi tanımıyorum.

— Ne yapacağız!..

— Yapacağınız sizin siz olduğunuza dair beni temin etmenizdir. Beni şahsen görürsünüz.

— O da bir şey ifade etmez.. mademki sizi tanımıyorum..

— Siz gelin de.. ben size hüviyet varakalarımı gösteririm.

— Ha! O olur. Ne zaman geleyim?..

— Ne zaman gelirsiniz?

— Gece gelsem olur mu?..

— Geceleri işle meşgul olmam.. neden gündüz gelmiyorsunuz?

— Gelirim, gelirim ama… Ne ise peki öyle olsun… Ne zaman geleyim?

— Ben sabahları evdeyim.. öğleden sonra çıkarım.. ya gazeteye gelirsiniz.. yahut Cemiyete gelirsiniz..

— Olmaz olmaz. Ben mümkünse eve geleyim..

— Olur.. yarın saat 11 de.. münasip mi?.

— Münasip. Teşekkür ederim.

— Bir şey sormak isterim..

— Buyurun..

— Kiminle görüşüyorum?

— Onu geldiğim zaman öğrenirsiniz!

— Peki.. o halde ne mevzuu görüşeceğimizi söyler misiniz?

— Onu da o zaman söylerim..

— Bu ne kadar esrarengiz şey beyefendi!

— Biraz öyledir..

— O halde hiç değilse benim şahsıma ait bir şeyi mi.. bari onu söyleyiniz!

— Hayır hayır.. kat’iyen sizi alâkadar etmez…

— Pekâlâ.. o halde yarın saat on birde…

— Teşekkür ederim..

— Adresimi biliyor musunuz?

— Öğrendim. Merak etmeyin!.

— Güle güle..

Doğrusu merak ettim… Ertesi gün yağmurlu bir gündü.. saat on birde kapı çalındı… Hemen koştum.. 45 -50yaşlarında.. biraz pejmürde; fakat hali harekâtı muntazam bir adam geldi..

— Buyurun, dedim… telefonda görüştüğüm…

— Vâmuk Açık..

— Memnun oldum.. buyurun!.

Sırtındaki yağmurluğu çıkardı.. yol gösterdim.. odama geldik. Karşımdaki koltuğa oturdu..

Ben de sarı kartımı çıkarıp gösterdim..

— Tamam tamam.. çok özür dilerim.. görüşeceğim şey hayati bir ehemmiyeti haizdir. Vaktinden evvel duyulmasını istemem.. size karşı gıyabî bir itimadım var..

— Teşekkür ederim.. bir kahve?

— İçerim… Zamanınızı almıyayım.. hemen mevzua girebilir miyim?..

— Tabii..

— Siz bundan evvel bir yazınızda… Haaa! önce onu söyliyeyim.. ben operatörüm.. İsveç’te beyin cerrahisi tahsil ettim.. ne var ki doktoramı vereceğim sırada hocamla bir mesele hakkında ihtilâfa düştüm. Ve doktoramı yapmadan geldim. Bu işi burada da yapmadım. Çünkü burada İsveç fakültesini tanımıyorlar.. onun için ben operatörlük de yapamam.. ama mesleğime ait çalışmalarım var..

— Yazık..

— Yok yok.. ben memnunum.. rahat rahat tetkikatımı yapıyorum..

— Ama maişet meselesi..

— Kolay iş.. ben vejetaryenim. Yani et yemem.. bizde de zerzevat bol.. onun için hayatımdan memnunum.. şimdi gelelim mevzua.. siz geçenlerde şu mahut kalb ameliyatından bahseden bir yazınızda şaka kabilinden bir de beyin değiştirmesi ameliyatından bahsetmiştiniz hatırlar mısınız?

— Evet..

— O sizin şaka olarak yazdığınız şeyi ben gerçekleştirme yolunu bulduğumu sanıyorum.

— Tatbikatını yaptınız mı?

— Yok daha tatbikat safhasına girmedik.. zaten ben yapamam bunu..

— Kim yapar?..

— Orası mühim değil.. mühim olan benim keşfimin sizin tarafınızdan kabulüdür.

— Benim ne salâhiyetim var? Ben hekim değilim ki…

— Biliyorum.. biliyorum.. mesele benim bulduğum şeyi sizin lânse etmenizdir.

— Nasıl ederim.

— Onu da anlatacağım.. şimdi cerrahide organları değiştirmek ameliyatı başladı.. böbrekte.. gözde.. kalb kapaklarında falan.. yalnız sizin şaka ettiğiniz beyinde böyle bir şey yapılamıyordu.. işte ben bunun imkânını bulduğumu sanıyorum.

— Enteresan..

— Çok.. çok enteresan..

— Nasıl oluyor bu?..

— Beyefendi.. hâlâ tababet (tıp, hekimlik bilimi) beyin denilen organın ne olduğunu, nasıl çalıştığını bilmez. Yalnız bu uzuv bozulduğu zaman bunun arâzı görülür. Çok defa bunun çaresi bulunur; düzelir; ama neden düzeldiği de belli olmaz.. yani bu uzuv henüz tababet için oldukça meçhul bir organdır. Bunun değiştirilmesi de o nisbette güçtür.

— Zannederim..

— Zannedebilirsiniz.. bu uzuv üzerinde en ufak bir ameliyat, hastanın mizacı ve hayatı üzerinde değişik ve beklenmedik tesirler yapabilir. Onun için bir beyinin değiştirilmesi yalnız ameliyat bakımından değil.. yerine konacak yeni uzuv bakımından da çok müşkül bir meseledir. Hele böyle bir yedek beyni ancak kadavradan alabilirsiniz. Onun da hayatiyeti bitmiştir. Bitmese de acaba bu beyin sağlam mıdır, değil midir? Ne gibi zaafları vardır? Değil mi efendim.. bilmem anlatabildim mi???. .

— Anladım..

— Ben, işte bunun çaresini buldum..

— Çok mühim..

— Tabii çok mühim.. size bunu anlatacağım.. müsaade ederseniz bir sigara içebilir miyim?

— Tabii.. unuttum vermeye..

— Yok, yok.. ben kendi sigaramı içerim. Şimdi efendim size bunu anlatacağım.

— Sizi dinliyorum..

— Yalnız (yerinden kalkarak) müsaade ederseniz kapıyı kapayayım…

— Neden?..

— Başkası dinlemesin.

— Evde uşaktan başka kimse yok.. o da..

— Olsun.. ben vesveseli bir adamım.. bu etüdlerimi bile bir takım rümuzlarla kimsenin anlamıyacağı tarzda yazdım ki başkasının eline geçerse anlayamasın diye..

— Peki öyle olsun..

— Ondan başka bu söylediklerimi benim müsaadem olmadan kimseye, hattâ en yakınlarınıza bile söylemiyeceğinize dair bana söz vermelisiniz!

— Söylemem.

— O kadarı kâfi değil.. namus üzerine..

— Namusum üzerine söz veriyorum söylemem.

— Tamam.. şimdi ne diyorduk.. beyin değiştirme… Ve yeni beyin bulma problemi?. Bilmem hiç işittiniz mi? Elektronik beyin diye bir şey var.

— Bilirim.. İsrail’de de görmüştüm.

— Hah!

— Büyük bir cihaz.. odaları dolduruyor.

— Evet evet.. şimdi bunların küçüklerini yapıyorlar.. Feza sondajları yapan âletlere koyuyorlar. Küçücük saat kadar bir şey..

— Evet..

— Şimdi meselenin püf noktasına geliyorum.. Bildiğiniz gibi beynin bir çok fonksiyonları vardır. Bunların hayatla alâkalı kısımları dimağçe dediğimiz kafanın arka tarafındaki küçük beyindedir.

— Evet!..

— Şimdi şu veys bu sebeple, aptallık, delilik, veya başka şekilde bir hastanın beynini değiştirmek için.. küçük beyine dokunmaya lüzum yok.. akıl dediğimiz muhakeme ve düşünme gibi işleri gören dimağın ön tarafını alacağız..

— Nasıl?

— Orasını operatörler bilir.. size anlatmaya lüzum yok..

— Peki..

— Onun yerine aynı ebadda plâstik mahfazalı bir küçük elektronik beyin yerleştireceğiz?

— Bu biraz güç olmaz mı?

— Orası bizim işimiz.. siz dinleyiniz.. ve aklınızın takıldığı yerleri söyleyiniz.

— Bu elektronik beyin, uzvi beyine nasıl bağlanacak…

— O da bir fennî iştir. Neresini nereye bağlıyacağımızı biz biliriz..

— Pekâlâ..

— Bu elektronik beyni yerleştirdikten 34 saat sonra hasta yeni bir beyinle yaşamaya başlıyacak ve bu yeni beyin muhakemelerinde ve hesaplarında hiç şaşmıyan, hastalanmıyan bir elektronik beyin olacak!

Adamın halinden zaten şüphelenmiştim ya!.. İşi buraya getirince artık hiç şüphem kalmadı..

— Güzel..

— İnandınız mı?

— Siz inandınız mı?

— Şüphe mi ediyorsunuz.. bir kere bugün elektronik beyinler yüzden fazla mevzua cevap veriyorlar. Bundaki isabet nisbeti yüzde 99 buçuk.. o da sorulan sualin elektronik beyine iyi intikal ettirilmemesinden neş’et ediyor.

— Peki bu beyin nasıl düşünecek?

— Bir küçük ordinatör tablosu olacak.. ondaki sual numaraları, telefon numarası gibi tertiplenir.. düğmeye basılır.. beyin işler, cevabını verir.

— Yaaa! E suallerin numaralarını nasıl bileceğiz???

— Telefon defteri gibi bir küçük soru listesi var.. zamanla nasıl telefon numaralarını ezberledinizse onu da ezberliyeceksiniz.. basit şey!.

— Cevaplar..

— Cevaplar elektronik beyinden, tabiî beyin köklerine geçecek ve hasta cevabı bilecek.. tıpkı tabii beyinde olduğu gibi. Şu farkla ki tabii beyinde bir şeyi bilmek için evvelden öğretmek lâzım iken bunda sadece soru numaralarını tertiplemek kâfi…

 Akıl alacak şey değil.. ama adam bir fen adamı gibi anlattı. Ve sordu:

— Ne dersiniz?..

— Mükemmel, mükemmel.

— Değil mi?.. İşte siz bunu önce ismimi vermeden lânse edeceksiniz.. etrafında tabii patırtılar olacak.. ve nihayet iş meydana çıkacak…

Ben ne yapabilirdim şimdi.. Aklıma geldi:

— Bu beyin ne ile işliyecek?

— Elektrik cereyaniyle..

— Ya cereyan kesilirse..

Birdenbire durdu…

— İşlemez.. beyin işlemez.. adam beyinsiz kalır.. vah vah.. ben bunu nasıl düşünmedim. (Birdenbire kalktı) Bana müsaade!. Bu meseleyi de halletmem lâzım.. yalnız kimseye söylemek yok! Namus sözü verdiniz. Bu benim için hayatî meseledir. Yani eğer söylerseniz size çok pahalıya mal olur.

— Yok, yok. Emin olun! Benden sır çıkmaz, dedim… Telâşla yağmurluğunu aldı ve gitti.

Cumhuriyet Gazetesi 13.12.1967 Haftanın Şakası