Sitede yer alan tüm yazı, belge ve fotoğraflar “FBBM” Felek Belge Birikim Merkezi’nden alınmıştır. İzinsiz kopyalanması, çoğaltılması ve kullanılması yasaktır. Arşive yazı, fotoğraf ve belge girişleri devam etmektedir.

Bir fodulla ne görüştüm? (Milliyet)

Bir fodulla ne görüştüm? (Milliyet)

Milliyet

Yayın Tarihi: 08.12.1934

Sayfa: 3

FELEK

Bir fodulla ne görüştüm?

— Gezgin yazıları —

Yataklı vagon arabalarında sekiz birinci kabine vardır. Bunlar tek yataklıdır. Sekiz de ikinci vardır. Onlar da ikişer ikişer yani dört kompartımandır.

Hemen hemen umumiyetle birinci kabineler boştur. Herkes ikincide yolculuk eder. Zira ikincilerden tek yatak olmaktan başka farkı olmayan bu birinciler fiatça bizim para ile kırk lira daha pahalıdır. Bu fark yatak parasının değil birinci mevki tren parasınındır. Anlamıyorum… boş birinci kabineleri taşımaktan ise bunları tek yataklı ikinci diye ve çift yataklardan meselâ on lira daha pahalı olarak satsalar da hem onlar para kazansa hem halk rahat yolculuk etse olmaz mı? Kim bilir? belki olmaz… Bununla beraber dünyanın vaktile en kârlı şirketlerinden olan yataklı vagon kumpanyasının hisse senetleri düşmektedir. Çünkü bir taraftan vapur, tayyare, otokar rekabeti ve diğer taraftan da şimendifer navlunlarının yüksekliği bu yataklı arabaların işini çok bozmuştur.

Yolculukta insan görüşecek adam arar. Ya bulur, ya bulamaz. Bulduğu zaman da daima seçme adamlara düşmeyebilir.

Arabamızda İstanbul’dan Paris’e giden bir madamla görüşüyordum.

— Söz soyadına geçti. Madam Rumların, Ermenilerin de soyadlarını değiştirmeleri icap ettiğini sanıyormuş. Anlattım.

— Hayır madam! Yalnız “pulos, dis, yan” gibi Rumca ve Ermenice eklemeler kalkacak asıl ad kalacak, dedim.

— Fakat bir kısım aileler var ki çocuklarının birkaçı Türk’tür, Türkiye’de oturuyor. Bunlar adlarını yeni kanuna göre düzeltecekler. Meselâ (Kiryakidis) adını ele alalım. Bu ad yeni kanuna göre ya “Kiryako” yahut “Kiryako oğlu olacak. Bu ailenin Yunanistan’da bulunan ve ister hicret ister başka sebeplerle Yunan tabiiyetinde olan diğer çocukları da”Kiryakidis” ismini bozmayacaklar.. O zaman miras gibi işlerde zorluklar ve karışıklıklar olacak…

— Olabilir!.. Bu iş yalnız bizde yapılmış değildir. Avusturya’da da böyle kanunla ailelere ad takılmıştır. Bu, bizde büyük bir eksikti. Bu eksiği şimdi tamamlıyoruz. Tabiî bu değişikliklerin doğuracağı adlî ve idarî âkibetleri düşünerek icap eden tedbirleri alırlar. Zaten başka memleketlerde de tabiiyet değişmesi soyadlarına tesir yapar. Meselâ Singer adı Almanya’da Zinger okunur, Fransa’da Senje okunur.

Biz bu sözleri arabanın koridorunda görüşürken yanımızda durup sözlerimizi dinleyen şişmanca, yerden yapma, gözlüklü bir adam lâfa karıştı. Yabancı bir adamın kendini tanıtmadan iki kişinin görüşmesine burnunu sokmasından anladım ki; terbiyesi kıt bir adamdı.

Dedi ki:

— Evet! göreceksiniz! çok karışıklıklar olacak, herkes Türkiye’de telâşta. Bir türlü isim bulamıyorlar..

Ansızın önümüze çıkan bu ukalâya cevap vermeye mecbur oldum.

— Hiç bir güçlük yok herkes ad buluyor.

— Buluyorlar da neden gelip bana soruyorlardı… Bize bir ad bulsana diye? Ben de benim adımı alın diye cevap verdim.

— Sizinle şakalaşmışlar, çünkü herkes istediği adı alıyor…

— Evet, ama Anadolu köylüleri ne yapacak?

— Onların çoğunda soyadı vardır.

Beriki sözü birdenbire değiştirdi.

— Sizin memlekette sonunu düşünmeden iş yapıyorlar. Dostlarımdan Mösyö (bilmem kim) geçende memleketinize girerken üstünde elli lira Türk parası varmış. Gümrükte yirmi beşini almışlar, yalnız yirmi beş lira bırakmışlar… Dışarıya para çıkmamasını anlarım ama, içeri girmesini neden yasak ediyorsunuz. Sonra paranızı dışarıda kimse almaz.

— Söylediğiniz usulü bilmiyorum. Fakat sanıyorum ki; bu, Türkiye’den kaçak olarak dışarı çıkarılan Türk paralarının bir daha içeri girmesini yasak ederek bu gizli çıkışların önünü almak içindir. Hem o sizin dostunuz Türk parası yerine ecnebi parası getirseydi, bu söylediğiniz güçlüğe uğramazdı. Esasen biz bu tedbirleri kendimiz icat etmiyoruz. Avrupalılardan öğreniyoruz. Bunlar hep harbin doğurduğu şeylerdir.

— Evet ama! Bunlarla iyisini alıp kötüsünü bırakmalı!

— Affedersiniz! Siz mektep hocası mısınız?

— Hayır! Niçin sordunuz.

— Çünkü söz söyleyişinizde talebesini azarlamaya alışmış bir hoca çeşnisi var da…

— Benim karakterim öyledir.

— Pek hoş bir karakteriniz yok. Tedbirlerin iyisini alıp kötüsünü bırakmaya gelince bu öğütleri verenlerin hiçbiri onu tatbik etmezler. Yirmi senedir, bütün dünya (kriz) denilen bu yaşayış batağının içinde bocalıyor. Yalnız bir memleket bundan biraz kurtulmuş gibidir. O da İngiltere…

— Kim söyledi İngiltere’de işlerin iyi gittiğini?..

— Ben, orada açlık yok! Ticaret açıldı.. İngiltere’de oturan akrabalarım var. Onlar yazıyorlar, gazetelerde de okuyorum.

— Açlık hiç bir yerde yok.

— Almanya, İtalya!..

— Almanya mı? bir tek Alman kalmayıncaya kadar hepsi gebersin, aç kalsınlar bana ne?

— Evet, ama Almanlar aç kaldıkça gözleri Fransa’nın üstündedir. Ve gözleri Fransa’nın üstünde oldukça sizin için rahat uyku uyumak mümkün değildir. İstilâ korkusundan millî müdafaa bütçenizi yükseltip duruyorsunuz.

— Almanlarda şimdi metelik yok!..

— Öyle ise neden harp borçları için herifleri sıkıştırıyorsunuz?

— Çünkü hakkımızdır. Fransa galiptir.

— Evet ama istemek ve galip gelmek kâfi gelmiyor. İşte onlar da vermediler!

— Ben birisine mal atarsam, o da parasını vermezse doğru bir iş yapmış olur mu? Almanlar borçlarını vermediler.

—Bu misali fena seçtiniz. Çünkü siz Almanya’ya bir şey satmış Sonra Almanya borcunu vermediği için onu doğru bir iş yapmamış sayıyorsunuz. Siz de Amerika’ya olan borçlarınızı vermediniz. Ve borcunu veren bir tek memlekete varsa o da şu demincek işlerini tenkit ettiğimiz Türkiye’dir.

Bu esnada yemek çanı çaldı. Ben de bu fodul herifi pencerenin önünde ve gözlüğünün ardında bıraktım, çekildim. Bir zamanlar şarkta diğer milletlere göre en yüksek ve parlak biri olan Fransa’nın gitgide yerini başkalarına bırakarak gerek kültür, gerekse ekonomi yüzünden neden gerilerde kaldığını bu fodulla görüştükten sonra daha iyi anladım.. Bu herif Pikar isminde bir gezgin komisyoncu imiş… Allah cızırtısını versin!

Trieste — 4 Birinci Kânun 1934

B. FELEK