Sitede yer alan tüm yazı, belge ve fotoğraflar “FBBM” Felek Belge Birikim Merkezi’nden alınmıştır. İzinsiz kopyalanması, çoğaltılması ve kullanılması yasaktır. Arşive yazı, fotoğraf ve belge girişleri devam etmektedir.

Durgunluk günlerinde. (Milliyet)

Durgunluk günlerinde. (Milliyet)

Milliyet

Yayın Tarihi: 01.09.1934

Sayfa: 3

FELEK

(1934 Balkan Oyunları)

Balkan notları: 4

Durgunluk günlerinde.

Balkan oyunları üç gün sürer: Birinci gün açılma merasimi ve beş altı müsabaka. Ondan sonra cumartesine kadar yani beş gün boştur. Bu esnada bazı gezintiler tertip edilir ve kafileler oyalanır.

Bundan evvelki mektubumda Beşinci Balkan oyunlarının ilk gününe ait fazla tafsilât (ayrıntılı bilgi) verememiştim. Şimdi daha asude olarak bunu mütalaa edebiliriz (incelemek, üzerinde düşünmek). Oyunların birinci günü bizim için oldukça fena geçti. Bunun sebepleri muhteliftir.

Evvelâ fena bir tesadüf eseri olarak o günkü müsabakalar bizim ümidimiz pek az olan müsabakalardı.

Semih Rusya’dan gelmemişti. Daha doğrusu o gün 100 metrenin finali koşulurken stata gelebildi. Çünkü onu Viyana’dan getiren tren beş buçukta Zagreb’e varıyordu. Binaenaleyh 100 metrede ümidimiz, ancak Raif’e bağlı idi. Lâkin bu sene 100 metre konusu bütün Balkan müsabakalarının en süratlisi oldu. Düşünün bir kere, birinci gelen Yugoslav 10,8 saniyede koştu. İkinci ve üçüncü 10,9 da koştular. Bu dereceler dünya dereceleridir. Her zaman herkes buna erişemez. Semih olsaydı ne olurdu? İkinci veya üçüncü olabilirdi.

Disk atmada geçen sene Veysi beşinci idi. Bu sene de geçen seneden bir buçuk metre fazla attığı halde gene beşinci oldu. Disk rekoru da bu sene şayan-ı hayret (şaşırtıcı) şekilde ileri gitti. Şimdiye kadar 42 buçuk metreyi geçmeyen disk, bu sene 48 buçuk metre atıldı. Eğer dereceler geçen sene gibi 42 buçuk metrede kalsa idi 41 metreden fazla atan Veysi’nin alacağı puan başka olurdu. 800 metrede ümidimiz yalnız bir puan almaktı. Besim, önündeki altıncı adamı yakalayamadı. Gene şayan-ı dikkattir ki (dikkate değerdir ki) 800 metre rekoru şimdiye kadar 2 dakikaya inmemişti. Bu sene yeni bir rekor yapıldı. Cirit atmada Karakaş, geçen seneki gibi mevkiini muhafaza etti.

10000 metreye girmediğimiz için bu bizi alâkadar etmedi. Fakat bu sene bu mesafenin de rekoru 33 dakika 49 saniye ile kırıldı.

Yüksek atlama bütün müsabıklar için fena oldu. Hemen hemen altı yedi tane 1,80 lik adam vardı. Hepsi de 1,75 te kaldılar. Çünkü atlama pisti yeni yapılmış ve o sabah ta çok yağmur yağmıştı. Onun için içlerinden ancak, geçende İstanbul’a gelmiş olan Yugoslavyalı Doktor Buratovic ikinci atlayışta 1,80 i aşmak talihine mazhar oldu. Diğerleri ikincilik ve üçüncülük için “baraj” yaptılar. Haydar, üçüncü oldu. Seyahate çıkarken kolayca 1,80 atlayan Sedat ise 1,70 te kaldı.

 4X400 bayrak yarışında ümidimiz yoktu. Bu yarışa girmesi lâzım gelen ve o gün 800 koşmuş olan Besim ayağından deri koptuğu için bu yarışa iştirak edemeyince takım büsbütün zayıfladı. Esasen 400 metre mesafe bizim için daima zayıf kalmış bir mesafe idi. Bu mesafenin en iyi üç adamını da muhtelif sebeplerle getiremedik. Dördüncüsü olan Besim de yaralanınca 4X400 bayrak takımımız hep yeni atletlerden terekküp etti (meydana geldi). İstanbul’da bıraktıklarımızla, Besim’den mürekkep yapılacak birtakım çalışmalarda, burada birinci, ikinci olamazdık, ama Bulgar ve Romenleri geçer üçüncü olurduk.

Bu yarış esnasında ahali piste girerek, Yunan koşucularından Mandikas’ı tuttukları için, Yunanlılar protesto ettiler. Birinci gelen Yugoslavlarla ikinci gelen Yunanlılar arasında yarışın tekrar edilmesine karar verildi. Sanıyorum ki bu sefer Yunanlılar kazanacaklar.

Görüyorsunuz ki; kaybettiğimiz yarışların her biri için birer tevil (başka türlü göstermeye çalışma) şekli var, değil mi?.. Bunu bermutat (herzaman olduğu gibi) ufak bir tebessümle karşılayıp:

— Biz daima böyle kaybeder ve bahaneler buluruz. Diyeceksiniz.

Haksız lâf değil. Lâkin benim yazdıklarımın da hiç biri boş değil.

İşte bu vaziyet dolayısile birinci gün iki puan eksikle Bulgarların altına düştük. Şimdi cumartesi bunu telâfi edip (eksikliği giderme) onların üstüne çıkacağımızı umuyoruz.

Bütün bu teknik izahatıma inanılmasa bile, şüphe etmemeli ki memleket zaruretleri şu bir avuç genc,i bile bile ölüme giden fedailer gib,i kazanmayacağını bildiği müsabakalara sokuyor. Belki o esnada — her mağlûbiyette hissedilen — acıyı duyuyor. Onun yegâne tesellisi, kendi izzet-i nefsinden (özsaygıdan) verdiğini, memleketin hizmet emrine inkiyat (boyun eğme) etmiş olmaktan duyacağı zevkle telâfi etmeğe çalışmak olacaktır.. Kazanmak güçtür, ama kaybetmek hem bile bile kaybetmek çok daha güçtür.

* * *

Geldik geleli yağmur yakıyor. Burası Amsterdam’ı da geçti. Eğer böyle devam ederse müsabakaların nasıl yapılacağı düşünülecek şeydir. Sokaklarda fazla dolaşmağa gelmiyor. İnsan rutubetten soğan gibi filizlenecek.

FELEK