Sitede yer alan tüm yazı, belge ve fotoğraflar “FBBM” Felek Belge Birikim Merkezi’nden alınmıştır. İzinsiz kopyalanması, çoğaltılması ve kullanılması yasaktır. Arşive yazı, fotoğraf ve belge girişleri devam etmektedir.

Cemrelerle…(Milliyet)

Cemrelerle…(Milliyet)

Milliyet

Yayın Tarihi: 25.02.1970

Sayfa: 2

CEMRELERLE…

Çoğumuz farkında olmadan birinci «Cemre» düştü. Biz daha küçücük çocukken halk meteoroloji bilgilerini öğrenmiştik. Bugün birer efsane diye arkasından güldüğümüz bu bilgilerin binlerce yıldır edinilmiş tecrübelerin mahsulü, şaşmaz şeyler olduğunu bu yıl bir kere daha müşahede ettik (gözlemledik).

İstanbul’da bir bahar havası esip durur, tomurcuklar patlar, bahar çiçekleri açarken bir yağmur, arkasından kar 18 Şubatta İstanbul’u titretti ve 20 Şubatta da cemre düştü. Babayani eski takvimlerde bu cemreler arasında şiddetli soğuklar yazılıdır. İşte kaç gündür İstanbul’da, hatta bütün memleketteki ani kış bunların marifetidir.

Sırası geldikçe halk meteorolojisinin bu gibi bilgilerini bu sütuna dökeriz. Çünkü bunları yeni kitaplarda bulmak mümkün değildir.

Cemre “ateş” demektir. «Kor» demektir. Neden böyle denmiştir? Doğrusu pek bilen de yoktur; ama bizim takvimde üç cemre vardır. Üç sıcaklık demektir. Bunlar eski Şubatın 7, 14 ve 21’inci günleri sırasıyle havaya, suya ve toprağa düşer. Kanaat odur ki, bunların düşmesiyle düştükleri yerler ısınmaya başlar. Bu tarihlere 13 gün vurunca şimdiki 20, 27 Şubat ve 6 Mart olur. Bu sene de Bayram’ın dördüncü günü (20 Şubat) birinci cemre şan ve şöhretine layık şekilde bir soğuk nevi ile havaya düştü.

Birinci cemre havaya düşerken Boğaz’ın Anadolu kıyısında Türkiye tarihinin büyük olaylarından biri cereyan etti. Aynı gün Boğaz Köprüsü’nün temeli atıldı.. Ve isabetli bir kararla Anadolu yakasında atıldı. Çünkü biz Anadolu’dan gelip Avrupa’ya geçtik. Boğaz’da ilk Türk kal’asını – Anadoluhisarı – 1395’de Yıldırım Bayezid yapmıştır. İlk adı Güzelce Hisardır. Rumelihisarı daha sonra, İstanbul’un fethinden az evvel 1452 de Fatih Sultan Mehmet tarafından inşa edilmiştir. Bu iki kal’a ((kale) karşılıklı olarak Boğaz’ın (İstanbul Boğazı) en dar yerini kontrol altına almıştır.

Dünyanın en dar ve en güzel deniz geçiti olan «Boğaz» ın tarihte ve hazırda adı Bosphorus (Bosforus) dur. Türk coğrafyasında «İstanbul Boğazı veya Karadeniz Boğazı» denir.

Boğaz’ın boyu Anadolu ve Rumeli fenerleri arasından Sarayburnu’na kadar 29 kilometredir. Ama sahilleri ölçersek Anadolu kıyısı 34, Rumeli kıyısı 46 kilometredir. Boğaz’ın genişliği Karadeniz tarafında fenerler arası 3 bin 600 metredir. Yeniköy’le Çubuklu arası 1 480 metre, Emirgan’la Kanlıca arası 790 metre ve en dar yeri olan Hisarlar arası da 698 metredir.

Köprü konusuna girmeden evvel Boğaz Köprüsü’nün bizim için olan kıymet ve ehemmiyeti üzerinde durmak istiyorum.

Biliyor musunuz? Bu Boğaz Köprüsü İstanbul ve civar halkı için asırlardır süren bir hayal, erişilmesi muhal (imkânsız) bir hayal idi. Çünkü bu Köprü’yü yapmaya ne tekniğimiz, ne kuvvetimiz, ne vaktimiz vardı. Ne uzağa gidiyoruz?. Haliç köprülerinin hâlâ birer duba köprüsü oluşu bunu ispata kâfidir. Dünyanın hangi metropolünde Haliç kadar dar sular üzerinde dubalı köprü görülmüştür?. Ama biz çok ilerledik… Kendi inadımıza rağmen ilerledik.. Bilmezlikten geldiğimiz kadar ilerledik. Ve biz Avrupa’nın en büyük asma köprüsünü yapacak hale geldik..

Cuma günü temeli atılan bu eser Türkiye’nin ve dünyanın sayılı hâdiselerinden olarak tarihe geçecektir. Buna şahit olanlar için bir bahtiyarlıktır. Allah tamamına erdirir de bir de açılışının şahidi olursak ne mutlu!.

Çünkü aziz okuyucularım! Böyle büyük eserleri milletler, dünyaya iftiharla gösterirler. Tesadüfen gittiğim San Francisco şehrinde bize dünyanın (açıklığı 1 280 metre) en uzunlarından olan «Golden Gate» köprüsünü gösterdiler. Karaya derince girmiş olan San Francisco koyunun iki yakasını birbirine bağlar. Bizimki gibi Avrupa’yı Asya’ya.. değil..

Bizim Köprünün iki ayak arası 1 050 metredir. Avrupa’nın en uzun açıklığı imiş.. Olunca göreceğiz.. Bu köprü bütün Avrupa ve Asya nakliyatını ve turizmini hatta askeri stratejisini ilgilendiren mühim bir eser ama biz -ne hikmettir bilinmez?- bu müspet, güzel, faydalı iş için birbirimizi yedik! Aklına, muhakemesine itimat ettiğim nice kimseler beni bu köprü yüzünden inkisarı hayale (hayal kırıklığına) uğrattılar…

— Canım! Şimdi sırası mı?..

Vallahi, ben size bir şey söyleyeyim! Bizde bu kafa varken Türkiye’de hiçbir şeyin sırası gelmeyecektir. Benim bütün temennim politikayı millî birlik, millî çıkar, millî haysiyet gibi yüksek konular sınırlarından hayli uzakta durdurmamızdır. Bunu yaparsak bu demokrasi bize faydalı olur; aksi halde bütün ömrümüz lâklâkla, cafcafla, şakşak ve gümpatla geçer.. Ve bu güzel demokrasi mevsiminde bir şey yapamayarak, kabahati rejime yükleyip hürriyetimizi bile bile kaybederiz. Ondan sonra ne olur?. İyi bir falcıya lüzum yok!.. Bizim ve başkalarının yakın tarihleri bunu gösteriyor. Hem de pek yakın.. Kurbanları bize kadar geliyor..

Biraz fazla kaçırdık hürriyet şarabını.. Ayılalım arkadaşlar!. Hele böyle büyük imar işlerinde işi bu derece azıtmak bize yakışmaz. Türkiye’ye gelen her yabancıya gösterdiğimiz eserler için tarihte de bugünkü köprü şamatasına benzer dedikodular olmuştur, ama eserler yapılmış, o dedikodular çabucak tarihe karışmış, elimizde bu eserler kalmıştır.

Bütün ölçüleri mahfuz kalmak şartıyla Boğaziçi Köprüsü bence zamanına göre Süveyş Kanalı’na benzer. O iki denizi birleştiriyordu; bu iki kıt’ayı birleştiriyor. Hayırlı olsun!

B. F.