Sitede yer alan tüm yazı, belge ve fotoğraflar “FBBM” Felek Belge Birikim Merkezi’nden alınmıştır. İzinsiz kopyalanması, çoğaltılması ve kullanılması yasaktır. Arşive yazı, fotoğraf ve belge girişleri devam etmektedir.

Sabır mes’elesi (Milliyet)

Sabır mes’elesi (Milliyet)

Milliyet

Yayın Tarihi: 28.02.1970

Sayfa: 2

SABIR MES’ELESİ

Valide merhumun bir güzel sözü vardı. Ne zaman birisi öfkelense hemen:

— Çok hırsa çok sabır lâzımdır.. diye karşılardı.

Gerçekten de sabır ahlâk-ı hasenedendir (güzel huy). Sabırlı adamlar makbuldür. Babaların çocuklarına çok defa Sabri, Sabır, Sabur diye isim koymalarının sebebi bu güzel huya imrenişlerindendir.

Türkiye’de sabrı öven:

— Sabreden derviş, muradına ermiş! Gibi güzel sözler vardır.

— Sabırla dut yaprağı atlas, koruk, helva olur.. Derler. Ne demektir o?..

Dut yaprağını ipek böceği yer, koza yapar, ondan ipek çıkar. İpekten de atlas yapılır. Koruk üzüm olur. Üzümden pekmez çıkar; pekmezle de helva olur..

Yalnız bunun da bir haddi vardır.

Adam Eyüpsultan’da çömlekçi.. Almış çamuru destileri, çömlekleri yapmış. Dizmiş güneşe… Bir yağmur, bir sel hepsi çamur olup akmışlar.. Ne yapsın? Adamın geçimi bu!. Tekrar lüleci çamuru tedarik etmiş.. Bir daha çanak çömlek yapmış.. Tekrar kurusun diye güneşe sermiş… Bir bora, bir yağmur.. Hepsini sel götürmüş…

Hay Allah!. demiş adam.. Bir kere daha çamur tedarik etmiş.. Hepsini tekrar işlemiş.. Ve güneşe koymuş.. Bir ara hava kararmış.. Yağmur belirirken gözlerini göğe dikip şöyle konuşmuş:

-Yarabbi!. Sen benim adımın Eyüp olduğunu görüp sabrımı deneme! O senin sabırlı Eyüp’ün şu karşıda yatar. Ben çömlekçi Eyüp’üm!. demiş. (Malûm ya!. Allah Eyüp Sultan sabrı versin! diye bir söz vardır. Bu ondan kinaye olsa gerek!)

Ama sabrı da sabırlıyı da perişan eden «abes»ler vardır. İnsan ne halt ederse etsin onu bir sebebe bağlar. Zalimin, hırsızın, düzenbazın, yalancının kendine göre bir mantığı vardır. Yalnız mantığı olmayan şey «abes»dir. Bunun Türkçesi manasız ve sebepsiz iş ve harekettir.

İşte sabrı yıkan budur.

Adam dalkavuk.. Efendisini eğlendirecek..

— Efendim.. Ben dünyada mevcut her şeyi tattım.. demiş..

Efendi de, hani herkesin aklına gelir ya!

— Peki, pislik yedin mi?. diye sormuş..

— Yedim efendim!. Lökün’e benziyor.. cevabını verince efendi dayanamamış:

— Ulan hadi şu pisliği merak ettin yedin!.. Ya lökün’ü ne diye yedin?. diye çıkışmış.

(Belki bilmezsiniz. Lökün beziryağı, lif ve kireçten yapılmış kurşun su boruları delindiği zaman sarıp yamamakta kullanılan bir nevi sıvadır.)

İnsan bunu ne diye yer?.. Böyleleri vardır. Ve bunların «hikmet-i vücut»ları lökün yemektir. Ne kadar çoğaldı bugünlerde lökün yiyen!

*

Birkaç gündür – üzerinize âfiyet – nevazil (nezle) olmuşum. Paçavra hastalığı dedikleri.. Geceleri iyi uyumuyordum…

Nereden aklıma geldi? Boğaziçi Köprüsü’ne bir tarih düşürmek istedim.. Karanlıkta aruz vezniyle tarih mısraı düşünürken büyük peder merhum imdadıma yetişti.

Rahmetlinin Ankara’da İş Bankasının arkasına gelen yerde bir çeşmesi vardır. (Şimdi yerinde yeller esiyor) Ankara’da Alay Beyi iken yaptırmış. Çeşmenin;

«Zîbü dilcû (gönlün aradığıı)çeşme yaptırdı Süleyman Şevki Bey»

tarih mısraını şöyle çevirdim:

« Zîbü dilcû çeşme yaptırdı Süleyman Demirel»

Tabiî ebced hesabıyle tarih tutmuyor. E, o kadarı da olur.. dedim.. Uyumuşum

B. F.