Sitede yer alan tüm yazı, belge ve fotoğraflar “FBBM” Felek Belge Birikim Merkezi’nden alınmıştır. İzinsiz kopyalanması, çoğaltılması ve kullanılması yasaktır. Arşive yazı, fotoğraf ve belge girişleri devam etmektedir.

Demokrasi, muvazene rejimi..

Demokrasi, muvazene rejimi..

Cumhuriyet

Yayın Tarihi: 06.07.1946

Sayfa: 3

Hadiseler Arasında FELEK

(1946 Seçimleri)

Demokrasi, muvazene rejimi..

Türkiye tarihinde bugünkü kadar geniş bir demokrasi denemesi yapılmış değildir. 1293 (1876) ve 1324 (1908) meşrutiyetleri, hele ikincisi başlangıçta ölçüsüz bir hürriyet devrinin müjdecisi gibi görünmüşken hürriyetin çokluğu, bunu sağlayan ve bundan faydalananların müsamahasızlık ve ölçüsüzlükleri yüzünden 31 Mart vak’aları olmuş, oldurulmuş, nihayet bu hürriyet bir nevi sakal-ı şerif gibi rafa konmuştu. Bununla beraber demokrasi o ölçüsüz hürriyet devrinde bile tam manası ile bugünkü kadar geniş tatbik edilmedi. Çünkü o zaman seçim iki dereceli idi. Bugün vatandaş seçeceği adamla kendi arasına girmiş bir ikinci seçmen görmemektedir.

Seçim bu kadar demokratik olunca, seçilenlerin de aynı havanın mahsulü olacağına ve bu geniş millet hâkimiyetinin parlamentoda aynı ölçüde devam edeceğine şüphe etmemek lâzımdır. Çünkü bugünkü demokrasi denemesinin 1908’deki meşrutiyet hâdiselerine benzemesini kimse ne ister, ne istemektedir. Şu halde emniyetle bekleyebiliriz ki, hangi partiden olursa olsun, önümüzdeki Millet Meclisi’ndeki azalar kendilerini oraya getiren sistemin icabı olan geniş demokrasi telâkkilerinden (anlayışınan) mülhem olarak (ilham almış olarak) konuşacak, çalışacak ve vazifesini o ışık altında görecektir. Bu hal bilhassa idare mekanizmamızda mühim bir zihniyet değişikliğinin âmili olacaktır. Uzun uzadıya idare hukuku veya siyasî hukuk noktalarından şerh ve izaha lüzum kalmadan pratik bakımdan anlatıvereyim.

Bir hükûmet makinesi ve onda çalışan kimseler ne kadar demokratik ve ne kadar demokrat olurlarsa olsunlar daima ellerindeki kuvveti arttırmak ve salâhiyeti genişletmek isterler. Bir devlet = millet + hükûmet olduğuna göre hükûmet unsurunun bu salâhiyet ve kuvvet arttırması daima millet hak ve kuvvetinin zararına olur. Ama bu hareket bir program dâhilinde, bir hususî kasıtla yani millet fertlerinin haklarını azaltmak gayesiyle yapılmaz. O hep iyi niyetlerle memleketi tehlikeye, işi dağdağaya ve sözü ayağa düşürmemek için yapılır ve yavaş yavaş yapılır. Hatta kanun yollarıyla yapılır. Böylelikle fertlerin hakları ile hükûmet unsurlarının vazife ve salâhiyetleri arasındaki muvazene (denge) bozulur. Bu muvazene bozukluğunun idarî bakımdan bariz zararları -derhal- görülmese bile, halk arasında hoşnutsuzluk, iştahsızlık ve itimatsızlık doğmasına sebep olur. Bu, zararlı bir şeydir. İşte demokrasi rejimi, bu muvazenesizliği önler. Herkes seçim yolu ile parlamentoya, yani teşri (yasama) ve murakabe (denetim) kuvvetlerine iştirak eder. Sanmayın ki demokraside, hele tek derecelide bir milliyetin efradı yalnız seçim esnasında bu murakabeye iştirak edebilir de o devre bitince âciz ve âtıl kalır, aslaaa!

Çünkü pek tabii olarak her mebus kuvvet aldığı memba ile irtibatını muhafaza kaygısındadır. Hele onun kırılmasını, kendinden gayrimemnun olmasını asla istemez. Bundan başka seçmenler partiler ve şahsî münasebetler yollarıyla daima vekilleri ile temas halindedir. Milletvekili de kendini seçenlerle sık sık temas mecburiyetindedir. Ummam ki, bundan sonra seçmenleriyle hiç değilse senede iki defa temas etmeyen bir mebus bulunsun.

Böylelikle her şeyden evvel millet ve hükûmet hak ve vazifelerinin muvazenesini (dengesini) bozan, beşer haklarına, vatandaşlık haklarına, siyasî ve tabii haklara tecavüz eden her hangi bir kanunun Meclisten geçmesine imkân kalmaz.

Bu muvazenenin idarî veya şahsî müdahalelerle bozulduğu hallerde, herkes şahsan hakkını arayarak muvazenesizliği gidereceği gibi, seçmenler ve matbuat da böyle bir hali hemen ortaya atarak teşri (yasama) ve murakabe (denetim) cihazını haberdar eder. Böylece terazinin iki kefesi birbirine mümkün mertebe denk olarak durur ve memleket işleri daha rahat ve normal olarak görülür.

Ama bunun bir zor tarafı vardır. O da memurların ve idare âmirlerinin, salâhiyetlerini (yetkilerini) ferdin hukukuna tecavüz teşkil etmeyecek tarzda iyi ayarlamaları ve kullanmaları keyfiyetidir. Ruhları ve itiyatları itibariyle pek sorgu suale alışık olmayan, idaresi altındakilere hudutsuz tasarruf meylinde ve iştihasında olanlar -varsa- bu demokrasiden pek memnun olmayacaklardır.

Onlar olmaya görsünler, memleket ve bunu memlekete sağlayanlar bununla çok ama pek çok yükseleceklerdir.