Sitede yer alan tüm yazı, belge ve fotoğraflar “FBBM” Felek Belge Birikim Merkezi’nden alınmıştır. İzinsiz kopyalanması, çoğaltılması ve kullanılması yasaktır. Arşive yazı, fotoğraf ve belge girişleri devam etmektedir.

Devlet – millet (Milliyet)

Devlet – millet (Milliyet)

Milliyet

Yayın Tarihi: 08.09.1971

Sayfa: 2

DEVLET – MİLLET

Şimdi size ufak bir devlet tasarrufundan bahsedeceğim. Bunun adını siz koyunuz… Biliyorsunuz hükûmet karariyle televizyon cihazlarından 250 şer lira vergi istendi. Ve temmuz sonuna kadar olan mühlet 15 ağustosa kadar uzatılırken, bunu vermeyenlerin mahkemeye verileceği, şöyle böyle cezalar göreceği de ilân edildi. İstanbul’da pek çok kimse bu parayı bağıra bağıra verdi. Çünkü İstanbul’da henüz televizyon neşriyatı yoktu. Ama Sıkıyönetim vardı. Derken yeni gelen TRT Müdürü, Teknik Üniversite ile anlaştı. Haftada iki akşam deneme yayınları yapılmasına karar verildiğini ilân etti ve bunun ilkini 30 ağustos akşamı yaptı. Halbuki yayınların çarşamba ve cuma akşamları yapılacağı bildirilmişti. Müstesna olarak bu kaideye başlangıçta riayet edilmedi ve çarşamba yayını iki gün evveline, pazartesi akşamına alındı. Biz bunun sebebini 30 ağustos bayramına bağladıktı… Halbuki bir iki gün evvel yapılan ilânına göre eylülden itibaren televizyon alanlar, televizyonunu o tarihten sonra açtıranlar yarım yıllık yâni 125 lira vergi ödeyecekler. E… Oldu mu devletliler? Oldu mu TRT? Böylece bizim gibiler yalnız 30 ağustos pazartesi yayınını görmüş olmak için 125 lira para ödemiş olduk… Ve şimdi 30 ağustosta yâni senenin ilk yarısı bitmeden bir gün evvel İstanbul’da bir yayın yapılmasının hikmetini anladık… Beğenmedim… Kimse beğenmedi… Bunu devlet de beğenmemeli. Böyle bir usul var idiyse bunu halka evvelden ilân etmek lâzımdı. Çünkü benim için ve benim gibiler için televizyon cihazını 1 eylüle kadar mühürletmek işten bile değildi. Ve böylece devlet bizden ve bizim gibi binlerce kişiden ve bir tek yayın için boş yere 125 lira almazdı. Ben de bu yazıyı yazmazdım. Ama devlet, fertten ne alırsa kârdır düsturunu uyguladıkça ve devlet memurunda, devlet kadar ferdin de hakkını korumak zihniyeti yerleşmedikçe bu böyle gider, böyle gider de ne olur? Bakınız ne olur?

Halk, hükûmet emrini dinlemez. Yasağa riayet etmez olur. İşin sonunda bir af çıkar, bir müddet uzar.. Hülâsa gecikenler kâr ederler. Askerlikte böyle, vergide böyle, ikmal edilecek formalitelerde böyle, hatta borç ödemelerinde bu, böyle olmuş, her şeyi vaktinde yapanlar «enayi» mevkiine konmuşlardır, bu sefer de böyle olmuştur. Devletin emrini vaktinde yerine getirenler 125 lira fazla ödemek suretiyle «enayi» ceremesi çekmişlerdir. Ve bunun içindir ki yılların ve yılların basiretli ve ibretli müşahedeleri sonunda halk dilinde devlete, devletle münasebete dair bir takım kanaatler yerleşmiş, atasözü olmuştur. Türk toplumunun bu sözlere hele bu sıralarda çok kulak asmasında sayısız faydalar vardır:

— Osmanlıların yasağı üç gün sürer.

— Osmanlının ölüsü dirilir.

— Devletin malı deniz, yemeyen domuz.

— Mahkeme, kadıya mülk olmaz.

— Mahkemede dayısı var.

— Onun yediği haltı Serez’in kadısı bile yemez.

— Allah hekime, hâkime muhtaç etmesin!

— Davacın kadı olunca yardımcın Allah olsun.

— Mağrur olma padişahım senden büyük Allah var.

Vaktiyle yâni 1943 tarihinde Halk Partisi bir varlık vergisi icat etmişti. Ondan ne kâr ettik bilmem. Ne var ki bu vergiyi harp münasebetiyle çok para kazanmış olan zenginlerden alacaklardı… Ama eli değmişken maliyeciler ve bu arada pek çok dostlarımız önüne gelene vergi kestilerdi. Ben o tarihte Hindistan’a giden gazeteciler heyeti ile beraber gitmiştim. Dönüşte hiç aklımdan geçmeyen bir şeyle karşılaştım. Bana da gelir vergisi koymuşlar… Ve işin fenası ben Hindistan’da iken koymuşlar, müddeti de geçmiş. Ne yapalım? O zaman defterdarlıkta falan bu işle meşgul olanların yanına, şimdi Sıkıyönetim makamlarından daha zor girilirdi. Verdik parayı… Cezasiyle verdik… Fakat ceza müddetinin hesabında bir yanlışlık olmuş. Biz de bunların içinde imişiz. Müracaat ettim. 30-40 lira kadar ceza parasını iade ettiler. Parayı alırken defterdarlığın en namuslu ve dirayetli memurlarından muhasebe müdürü Tevfik beye:

— Beyefendi! Bari ilân etseniz de, haksız ceza alınmış olanlar paralarını geri alsalar… dediğimde güldü:

— Yok canım! Başa mı çıkılır onunla? Haber alan gelir, parasını alır, alamayanınki hazineye kalır demişti.

Zihniyet daima bu zihniyettir. Devleti temsil eden memur toplumdan kopar… Kopmazsa memuriyetinden kopar.

*

 Nereden nereye… Türkiye henüz devletini ve devlet-millet münasebetlerini kuramamıştır. Biz hâlâ, kuvvet idaresinden, hak, kanun ve akıl idaresine geçiş sınavı vermekteyiz. Bu zor geçidi de geçeceğiz… Ne zaman idare edenler, idare edilenleri, idare edilenler de idare edenleri dinler, anlar ve sayarsa…

B. F.