Sitede yer alan tüm yazı, belge ve fotoğraflar “FBBM” Felek Belge Birikim Merkezi’nden alınmıştır. İzinsiz kopyalanması, çoğaltılması ve kullanılması yasaktır. Arşive yazı, fotoğraf ve belge girişleri devam etmektedir.

Gazeteci ve gazetecilik (Milliyet)

Gazeteci ve gazetecilik (Milliyet)

Milliyet

Yayın Tarihi: 03.12.1980

Sayfa: 2

GAZETECİ ve GAZETECİLİK

            Mesleğimizin bir kıdemlisi sıfatıyla ara sıra ondan bahsetmeye kendimde bazen salahiyet, bazen de bir mecburiyet hissederim. Bugün bunun ikisi birlikte bizi bu satırları yazmaya zorladı.

Batı’da da gazetecilik zaman zaman zor, tehlikeli ve gazeteye zararlı olur. Fakat bu nadir hallerde, harp muhabirliği, ihtilâl muhabirliği gibi durumlarda olur. Ondan ötesi gazeteci, mesleğinin sahibi olan ve meslek ahlâkına uyan gazeteci rahattır ve gazeteciliği tam manasıyla yapar. Yani, okurlarına ciddi, gerçek, mübalağasız haberler verir ve tutarlı fikirler sunar. Batı âleminde böyle gazeteci ve gazete çoğunluktadır. Bunların içinde —isim saymaya hacet yok— her memlekette yazısı o memleketin sesi sayılan muteber cerideler (eskiden gazeteye bu isim verilirdi) vardır.

Böyle gazeteler ve gazeteciler —istibdat devrinden sonra — bizde de gelmiş geçmiştir. İkinci Meşrutiyet’in Şûra-yı Ümmet, Tanin, İkdam, Sabah, Cumhuriyet devrinde de Hakimiyet-i Milliye, Cumhuriyet, Tan, Milliyet, Vatan gazeteleri zaman zaman iyi hizmet eden “evrak-ı havadis” olmuşlardır.

Ama artık, büyük gazete mefhumu çok tirajlı gazeteye mal edileli büyük gazeteci mefhumu kalmamıştır. Bu büyük gazeteci denilen, yazıları gerçekten halk efkârı üzerinde aydınlatıcı ve uyarıcı tesir yapan kalem sahibi gazeteci nesli de merhum Falih Rıfkı Bey’le kapandı gitti. Bugün genç, ihtiyar hepimiz belki eski gazetecilerden fazla çalışıyor, fakat onların topuğuna erişemiyoruz.

Size bir misal vereyim, Mesela, Ahmet Rasim Bey merhum, benim gibi bir fıkra muharririydi. Yalnız o zaman, “fıkra” sözü yoktu. Bu tabiri bu naçiz yazarınız ilk önce bu sütunlarda kullanmıştır. O zaman Ahmet Rasim Bey’in yazı başlığı —zannederim— “Şehir Mektupları” idi. Ahmet Rasim Bey, o devrin gazete yazarlarından biriydi. Mahmut Sadık, Abdullah Zühtü, Abdullah Cevdet, Ahmet Cevdet Bey, Diran Kelekyan Efendi, Ali Kemal Bey, Hüseyin Cahit Bey, Cenap Şahabettin Bey gibi kalem sahipleri gazete yazarıyken, Türk matbuatı altın devrini yaşadı.

Bugün mesleğimizde istidatlı ve ateşli genç kalemler var. Ben bu kalemlerin sağına soluna değil de, üslûbuna, okuyucuyla nasıl münasebet kurduğuna ve meslek âdabına ne derece riayet ettiğine bakarım. İlerisi için ümit verecek kalemler var. Ama artık, o dediğim büyük gazeteci nesli, halkı kaleminin ucuna takıp sürükleyen ustaların nesli — dediğim gibi— Falih Rıfkı Bey’in vefatıyla tükendi. Gelecek yeni ustalara intizaren size yukarıda adını imrenerek andığım Ahmet Rasim Bey merhumdan bir nebze bahsedeyim.

Ahmet Rasim Bey, Darüşşafaka mezunudur. Bu, o devir için mükemmel tahsil görmüş manasına gelir. Ahmet Rasim Bey, bir taraftan gazetecilik yaparken, bugün birçok tarih yazarlarımıza kaynak olan bir karış kalınlığında bir “Osmanlı Tarihi” yazmıştır. İçinde öyle malumat vardır ki, onları başka bir kitapta bulmak kabil değildir. Ben bu kitaptan faydalandığım kadar, istifade ettiğim bir de Şemsettin Sami Bey merhumun Lûgat ve”Kumusu’l-A’lâm” ından yararlanmışımdır. Bu adam da nihayet günlük bir gazete yazarıydı, biz de günlük gazete yazarıyız. Ahmet Rasim Bey’in, bir tarih kitabı yazacak kadar malumat ve mütalaa sahibi olduktan başka, alaturka musiki meraklılarının ıda bildiği gibi, şarkıları da vardır. Bunların güftelerini yazmış olması, bestelemesinden daha çok ihtimal dahilindedir. Ama gene de musikiyle olan münasebetini gösterir. Nerede bu gazeteci nesli şimdi?

Size bir gençlik hatıramı yazacağım. Cenap Şahabettin Bey, hem hekim, hem şair ve edipti, hem de sanırım Sabah gazetesinde yazılar yazardı. Yazılarını pek beğenirdim. Bir gün kendisine bir mektup yazarak, kendisi gibi bir yazar olmak için ne yapmam lâzım geldiğini sordum. Yaşımın 18-19 olduğuna da işaret etmek isterim. Bundan 70 sene evvel bu yaş, büyük çocuk yaşıydı, bunu unutmayın. Cenap Şahabettin Bey, benim mektubuma kendi sütununda “Üsküdarlı Burhanettin Ziya Efendi’ye” hitabıyla açık bir cevap verdi. Bana, iyi bir yazar olmak için okumak lâzım geldiğini tavsiye ettikten sonra, “Yazmak Sanatı”, “Nasıl Yazılır” gibi isimler taşıyan Fransızca kitapların isimlerini verdiydi. Ben bu kitapları aldım. O zamanki Fransızcam bu kitapları anlamama kâfi olmadığı halde, aldım ve kütüphaneme koydum. Bazıları hâlâ durur.

Bu hatıraları yazmaktan maksadım, gazetecilik sanıldığı kadar kolay bir meslek olmadığı gibi, zaman zaman türlü inkılâp ve devrimlere sahne olan memleketlerde de o kadar rahat bir iş değildir. Bu satırları bir gazetecinin herhangi bir olay karşısındaki durumunu beğenen veya beğenmeyenlere karşı bir meslek müdafaası değil de, mesleğin izahı niyetiyle yazıyorum.

Hele bugünkü gibi fevkalade hallerde gazetecilik —bu benzetmeyi hep tekrarlayacağım — ip cambazlığına benzer. Altında da bir koruyucu ağ yoktur ve düşerken bütün bir müessesenin mensuplarını da beraber düşürür. Bugün buna dikkat etmek, hem memleketin şu anarşiyle mücadele devrinin bir icabı, hem gazetecilik mesleğinin millî şuurdan kaynaklanan mukaddes ve insanî bir vazifesidir.

Genç arkadaşlarım! Bunu size çoook gün görmüş, vartalar atlatmış, birkaç harpte, birkaç ihtilâlde gazeteci olarak hizmet etmiş bir ağabeyiniz olarak yazıyorum. Hoşunuza giderse kulağınıza küpe edin, gitmezse çöpe atın. Ama bir kere okuyun!