Sitede yer alan tüm yazı, belge ve fotoğraflar “FBBM” Felek Belge Birikim Merkezi’nden alınmıştır. İzinsiz kopyalanması, çoğaltılması ve kullanılması yasaktır. Arşive yazı, fotoğraf ve belge girişleri devam etmektedir.

«Hürriyet» ler ve mahkûmiyetler (Cumhuriyet)

«Hürriyet» ler ve mahkûmiyetler (Cumhuriyet)

Cumhuriyet

Yayın Tarihi: 24.02.1966

Sayfa: 3

Hadiseler Arasında FELEK

«Hürriyet» ler ve mahkûmiyetler

İfade hürriyeti ancak kaybedildiği zaman kıymeti bilinen cevherlerdendir. Biz bugün aklımıza geleni yazabiliyoruz da, bunun kıymetini takdir etmiyor ve bizde «Kanunî» (yasal) hürriyetsizlikten şekva (şikâyet) ediyoruz.

Türkiye’de Demokrasi rejimi aleyhine yazı yazılmaz mı, kitap yazılmaz mı, makale yazılmaz mı?.. Yazılır. Delil ister misiniz? Ama Rusya’da, Komünist memleketlerde, aşırı Sosyalist memleketlerde, hulâsa tek cepheli memleketlerde yazılmaz. Yazan, söyleyen olursa hapsederler.

Rusya’da kimse hürriyetsizlikten şikâyet etmez. Türkiye’de de birçoklarımız hatta bugünkü hürriyeti kâfi görmez. Yani rejimi yerecek yazılar yazmayı bile yeterli bir özgürlük saymaz. Onların hakkıdır. Biz de, Rusya’da, değil ifade hürriyeti, hiç bir hürriyet bulunmadığını söyleriz. Ve bunun için misaller veririz. (Zaten misale de lüzum yoktur ya!..) Ve bizim rejimimizi bu yüzden üstün buluruz. Bu da bizim hakkımızdır.

Son günlerde Rusya’da iki muharrir rejime karşı yazdıklarından dolayı mahkûm olunca dünyada kıyametler koptu. O kadar ki Rusya’dan başka birçok Komünist partiler bunu protesto ettiler. Fransızca Humanité gazetesi bunlar arasındadır. Radyolar komanter (açıklama) verdiler. Ay’a yavaşça inmek bir memleketin fikir ve espri bakımında ilerlemesine kâfi gelmiyormuş gibi sözler yazdılar.

Şimdi ben bir muharririm. Türkiye’nin Komünist veya ona benzer adı başka, tadı aynı olan hürriyetsiz bir rejimle kalkınacağına inanmıyorum. Elli senedir sıkı bir hürriyetsizlik içinde kalkınan fakat hâlâ halkına fikir özgürlüğü veremeyen bir memleketin bu son tutumunu bütün dünya ile birlikte ben de esefle karşılıyorum.

Deniyor ki, bizde de fikir suçlarından dolayı yazarlar mahkûm oluyor. Oluyor. Bunları da hürriyet ve meslek namına protesto ediyoruz. Hükûmete müracaatlar yapıyoruz. Hatta Hükûmetin ilk teşekkülü sırasında tesadüfen görüştüğüm şimdiki Adliye Bakanı Sayın Dinçer şahsen bana “basın suçlarının affı nereye kadar gitmelidir?”, diye sordu: Ben kendisine aynen şahıslara âdi hakaretten maadasının (başkasının) affedilmesini tavsiye ettim; çünkü basında birine küfür etmek, hakaret etmek bir fikir değildir. Âdi suçtur. Eğer bu suçlar affa girerse onlar da girer, girmezse fikir suçudur, diye affedilemez, dedim.

Mahkemelerden bilirkişi diye beni dâvet ederlerdi. Hâkimlerden rica ettim: “Ben meslektaşlarım hakkında tarafsız değilim. Onun için lütfen beni davet etmeyin” dedim.. Ayrıca bu son af hazırlığında adı geçen hükümlülerin de affedilmesini resmen istedim.

Ama bütün bunların yanında bir temel dâva vardır: Hiç bir rejim kendini yıkmaya değil müsaade, müsamaha dahi etmez. Bizimki gibi demokratik hürriyet rejiminde her hürriyet vardır; fakat intihar hürriyeti yoktur. Yani hürriyet rejimleri kendilerini yıkmak hürriyetini vermez, veremez. Dünyanın her yerinde bu, böyledir. Bu mantık denilen amansız kaidenin icabıdır. Bizde de sağlı sollu diktaya gidecek ve hürriyetleri yok edecek hareketleri yasaklayan kanun maddeleri vardır. Bunlar tatbik edilir. Tatbikatın hepsi doğrudur, diye kimse iddia edemez; bu maddelerin maksadı tam olarak temin edip etmediği de münakaşa edilebilir. Cezaların hafifletilmesi, hatta hapis yerine para cezası konulması, neşir mes’uliyetinin daha da daraltılıp kasit sahibine yaklaştırılması da düşünülebilir! Ama mücerret olarak bu mevzular konuşulurken mahkûmun şahsını sevip sevmemek, konunun tahlil ve terkip unsurları arasına giremez.

Biz zaten âmme efkârına düşüncelerimizi sererken bir takım tesirlerin altında bulunuyoruz. Psikanalizcilerin dediği gibi beynimizde daha çocukluktan beri yerleştirilmiş bir takım süzgeçler var. Her mefhum (kavram) bunlardan geçerek «bizim düşüncemiz» haline geliyor.. Ne kadar uğraşsak bunlardan kurtulamıyoruz. Buna bir de sevgi veya tiksinti süzgeci ilâve edersek hükümlerimiz büsbütün ebruli olur. Tabii Rusya’da da rejim aleyhindeki davranışlar cezalandırılıyor. Son hükümler de böyle. Ne var ki; fikriyatı çok ileri gitmiş denilen bir memlekette böyle bir adlî tatbikat, hür dünyada hatta hür düşünen bütün insanlar katında fena bir tesir yaptı. Kimse bunu Rusya’ya yakıştıramadı. Bu tepkinin Rusları sevmek ve sevmemekle bir alâkası yok. Asıl mesele — hep söyleriz ya!. — biz lodos havada Kadıköy’üne gidemezken, herifler Ay’a gittiler.. diye. İşte Ay’a gidebilen bir memlekette bizimki kadar hürriyet yok.. Bununla da bizim hürriyet rejiminin kıymetini bilmek lâzım geldiğini Türk amme efkârına (kamuoyuna) göstermek istedik. Hakkımız, hatta vazifemiz değil mi?. Bakın! Biz bütün bunları nasıl rahat rahat münakaşa ediyoruz. Onlar edemiyorlar ve bununla göstermek istedik ki Ay’a gitmek başka bir hüner, hürriyet içinde yaşamak başka bir nimet!.. Bu nimeti Ruslar da bizim kadar isterler, ne yapsınlar ki bunu dahi ifade hürriyetleri yoktur, olsa idi, yazarları hapse mahkûm olmazdı.

İki yasak var:

Birisi Türkiye’de, hürriyet rejimini zorla yıkıp dikta rejimi kurmak veya buna teşebbüs etmek. Bizdeki o mahkûmiyetler – doğru veya yanlış – buna göre oluyor.

Diğeri Rusya’da:

Hürriyetsizlik rejimin aleyhine söylemek ve yazmak… Oradaki bin bir hürriyet teşebbüs mahkûmiyetlerinden biri de bu son yazarların mahkûmiyeti..

Beğen, beğendiğini al!…

B. FELEK