Sitede yer alan tüm yazı, belge ve fotoğraflar “FBBM” Felek Belge Birikim Merkezi’nden alınmıştır. İzinsiz kopyalanması, çoğaltılması ve kullanılması yasaktır. Arşive yazı, fotoğraf ve belge girişleri devam etmektedir.

İki eski sporcu arasında hasbihal (Tan)

İki eski sporcu arasında hasbihal (Tan)

Tan

Yayın Tarihi: 02.11.1939

Sayfa: 3

FELEK

İki Eski Sporcu Arasında Hasbihal

Yazan: B. FELEK

Dün bizim spor teşkilâtımızın ilk reisi ve spor hayatımın başlıca mesai arkadaşı olan Ali Sami ile bir hasbihal yaptım. Uzun zaman birbirimizi muaheze, tenkit, teşvik ve belki de tehdit ederek bugün az çok bir mevcudiyet göstermekte olan Türk sporuna garazsız hizmet ettiğimiz on, on beş sene evvelki devirleri yâd ederken bugünkü spor idarecisi neslinin yaşlılarından sayılan bu zat bana dedi ki:

— Azizim, geçen gün tesadüfen Fener – Galatasaray maçını seyre gittim ve şayanı hayret bir hâdise karşısında kaldım. Hakem lüzumsuz sertlik gösteren bir oyuncuyu sahadan çıkarmak istedi, fakat oyuncu çıkmadı. Yanımda eski oyunculardan Oberle vardı. Oyuncunun hakemi dinlemediğini ve sahayı terk etmediğini görünce şaştı. “Bu nasıl şey? Öyle ise topu eline alsın! Götürüp kaleye soksun. Gol yaptım, desin! Bununla ötekinin ne farkı var?” dedi.

“Cidden ben de şaştım. Biz spor yapar ve yaptırırken üzerimizde müessir olan manevî kuvvet bugün tamamen aciz vaziyette. Sporcu kendini hiçbir kayıt ile mukayyet görmüyor. Oturduğumuz bir odaya flit sıkıldığı zaman nasıl sinekler ölüyor ve bize hiçbir tesiri olmuyorsa, sporun manevî ve ahlâkî zaruretleri bizim üzerimizde flitin sineğe olan tesirini yaptığı halde bugünkü spor yapana tesir etmiyor. Doğrusu endişe edilecek şey. Biz böyle değildik ve böyle olmasını da istemezdik.”

Bugün kendisine reisimiz demekle zevk duyduğumuz Ali Sami’nin bu sözleri bana bu satırları ilham etti.

Türk futbolünün yetiştirdiği en kıymetli oyunculardan ve futbolü bihakkın anlamış kimselerden Zeki’nin en parlak ve nüfuzlu devrinde bir maç esnasında hakemlik eden merhum Şeref tarafından sahadan çıkarıldığını ve onun da bir tek söz etmeksizin sahayı terk ettiğini bilirim. Ve bir çoklarınız da bilirsiniz.

Ben şahsen hakem olarak sahada idare ettiğim muhtelif maçlarda bilhassa ecnebi takımlarından oyuncu çıkardığımı ve buna karşı mukavemet görmediğimi pek iyi hatırlarım.

1924 senesinde Paris’te ya İtalyan ya İsviçre takımı ile –  iyi hatırımda değil – olimpiyad turnuva müsabakası yapan Çek millî takımından iki kişiyi sert oyunlarından dolayı hakem dışarı çıkarmıştı. Ne bileyim. Şimdi oturup da fotbolcülere hakemin sahada yegâne âmir olduğunu ve onun sözü dinlenmesi gerektiğini mi izah edeceğiz?

Bu öğütleri vermek otuz sene evvel bile insana ağır gelirdi.

Spor, her şeyden evvel bir intizam ve inzibat işidir. Sporcu kendi kendinin zabiti olacaktır. Böyle olmazsa beyhude uğraşılıyor demektir. Bu hadise üzerine belki oyunculara şiddetli cezalar verilmesi gibi tedbirler hatıra gelir. Lâkin bilmem dikkat edildi mi? Gün geçmiyor ki gazetelerde birkaç sporcunun cezalandığı haberini okumıyalım. Buna rağmen sporcunun manevi durumu eskisine nazaran zayıflamış bir manzara arz etmektedir. Bence iş sadece bir ceza meselesi değildir. Sporun fayda yerine mazarrat (zarara uğrama) vermemesi için aylık sporcu ruhiyatında bir manevî kalkınma zamanı gelmiştir ve bu kalkınmanın gecikmemesi de lâzımdır. Bu manevî kalkınma tedbirleri arasında ceza da belki bir yer tutabilir; lâkin her şeyi cezadan beklemek beyhude bir ümit olur. İşi sporcunun kavraması lâzımdır.