Sitede yer alan tüm yazı, belge ve fotoğraflar “FBBM” Felek Belge Birikim Merkezi’nden alınmıştır. İzinsiz kopyalanması, çoğaltılması ve kullanılması yasaktır. Arşive yazı, fotoğraf ve belge girişleri devam etmektedir.

“Kontinan„ dan İngiltere’ye!. (Milliyet)

“Kontinan„ dan İngiltere’ye!. (Milliyet)

Milliyet

Yayın Tarihi: 20.12.1934

Sayfa: 3

FELEK

— Gezgin yazıları —

“Kontinan„ dan İngiltere’ye!.

Fransızların pek büyük ehemmiyet verdikleri şeylerden biri; Paris ile Londra arasındaki yolu kısaltmak, kolaylaştırmak, ucuzlatmaktır. Eskiden bu, onların işine yarar bir tedbir idi. Lâkin şimdi bilmem bu kolaylıktan memnun mudurlar?.. Çünkü Londra’dan Paris’e gelenler o kadar azalmıştır ki; bu kolaylığın olmaması olmasından hayırlı olsa gerektir.

Avrupa’nın «Kontinan» denen (Continent) «kıt’a» kısmı ile İngiltere kenarları arasında vapur işleten dört karşılıklı iskele vardır. Bunların en kısası Fransa’da Calais (Kale) ve İngiltere’de Douvres ( Dover, Duvr) denilen karşılıklı yerler arasındadır.  Paris’ten sabahleyin 8:20 de bindiğimiz tren bizi ıslak ve yeşil yerlerden sürükleye sürükleye 11:40’ da Kale’ye getirdi. Kale’de istasyon rıhtımdadır. Vapur da orada yolcuları bekler. Fransız memurları pasaportlara çıktığına dair bir damga vurup yolda doldurulmak ve İngilizlere verilmek üzere bir de sorgu kâğıdı verirler. Bu kâğıtlara hüviyetiniz, İngiltere’de nerede kalacağınız yazılır.

Kale ile Duvr arasında işleyen vapurlar yollu ve denizci vapurlardır. Öteden beri Manş (trans-Manche) geçidinin çok fırtınalı olduğuna dair o kadar lâf işitmiş ve kafam bu sözlerle o kadar dolmuştu ki; topu tüfeği 70 dakika süren bu geçit zihnimde dehşetli büyümüştü.  Bununla beraber ne olursa olsun şu bildiğimiz Pas de Calais (Padükale) boğazında bu derece yüksek deniz olmasını da aklım almıyordu.

Cöte d’Azur ismindeki vapura bindik. Daha ziyade geniş ve omurgası derin bir gemi. Yolcuların yatması için güzel kanepeler ve kusması için temiz taslar var. Herkesin başucunda ağzını silmeye mahsus birer de keten havlu… salonun yanında pırıl pırıl, porselen ve nikelli bir abdesthane dairesi var ki; çok hastahanelerin ameliyat salonları onun gibi olmaya boşuna hasret çekerler… Bir de lâstik döşeli…

Vapurda bizdekinin tamamen tersine olarak kadınlarla erkeklerin salonları ayrıdır. Nedendir bilmem? Herhalde oralarda kadınların yalnız kalmaları icap eden haller olduğu anlaşılıyor. Boşuna yapılmış şey değil.

Bindiğimiz vapur bir Fransız vapuru olmakla beraber bütün âdetler, tavırlar, İngilizleşmiş. Her zaman harıl harıl lâf eden Fransız tayfalarda bir sükût. Vapurda ancak İngiliz yolcu vapurlarında görülen titiz bir temizlik var…

Çıktık efendim yola… Aradan yarım saat geçti. Vapurun sallandığı yok… Biraz daha bekledik… Fransa’yı gözden kaybettik, karşı sahil görünmeye başladı. Gene sallanmıyoruz… Nihayet dayanamadım. Kadınların salonundaki kamara hizmetlisi kadına sordum…

— Bu hep böyle midir?..

— Hayır, bazan daha sert olur ama birkaç günden beri deniz çok iyi..

Biz ise deniz tutacak diye, ilâçlar, kaplar, ruhlar almıştık. Ben sabahleyin hafif yemiştim…. Ceplerim mandalina portakal dolu idi… Yazık oldu, zahmetimize!

Tayfalardan birine yaklaşıp sordum:

— Kaç mildir?..

— 21….

— Vapur ne yapar?

— 19 mil.

Yalova hatırıma geldi. İnanın ve şüphe etmeyin ki; bir sıkı lodosta bizim vapurlarla Yalova’ya gitmek Manş kanalını geçmekten çok daha zordur… Şimdi beni fodullukla itham edenler olur. Lâkin aldırmam. Adalarda oturanlar, bizim vapurların büyük lodoslarda ne hale geldiğini bilirler. Nihayet Manş’ı geçen vapurların da dibi havaya kalkmaz ya!.. Bence bu iş çok nazik adamların gözü ile görüldüğünden biraz mübalâğa edilmiş galiba. Bu bahse başka bir münasebetle tekrar döneceğim. Buna bir mim koyun!

Duvr’a geldiğimiz zaman saat biri çeyrek geçiyordu. Kale’den on ikiyi beş geçe kalkmıştık. Duvr denizden bakıldığı zaman kömürden kararmış bizim (kömür boşaltma depolarının olduğu)  Kuruçeşme renginde fakat eski ve kâgir ve büyük binaları olan mağmum çehreli bir limandır. Islak ve kurşunî renkte, vapur iskeleye yanaşır yanaşmaz bir takım aynı kılıkta hamallar vapura girdiler ve derhal eşyalarımızı aldılar… Her hamal eşyasını aldığı adama kendi numarasını taşıyan iki parmak eninde on, on iki santim boyunda birer demir veriyor. Gümrükte eşyanızı onunla bulursunuz diye.

Rıhtıma indik… Bir takım adamlar hangi yolu takip edeceklerini yolculara elleriyle gösteriyorlardı. İngiltere’de idik…

Londra 14 birincikânun 934

B. FELEK