Sitede yer alan tüm yazı, belge ve fotoğraflar “FBBM” Felek Belge Birikim Merkezi’nden alınmıştır. İzinsiz kopyalanması, çoğaltılması ve kullanılması yasaktır. Arşive yazı, fotoğraf ve belge girişleri devam etmektedir.

Otobüs şakaları (Cumhuriyet)

Otobüs şakaları (Cumhuriyet)

Cumhuriyet

Yayın Tarihi: 08.07.1944

Sayfa: 3

Hadiseler Arasında FELEK

Otobüs şakaları

Bir kaldırımlı yerden geçiyoruz. Her taş bize ayrı edada bir göbek attırıyor. Şangırtı ve tangırtıdan başka bir şey işittiğimiz yok. Oturanlar yan demirlere, ayaktakiler tavan askılarına sıkı sıkı yapışmışlar. Fırtınanın geçmesini bekliyorlar.

Sıcak da yerinde. Tavan bir fırın. Döşeme ayrı bir fırın. Koca arabada açılabilen üç pencere var. Bu karoseriler bizim yapı.

— Neden bu kadar az pencere? Diye soracak oldum.

— Tekerlek var, pencere inmiyor, dediler. Baktım. Ya hesab yanlış, ya ölçmemişler. Çünkü pencere açılacak kadar yer var. Var ama karşı taraf mühendis. Gerçi otomobil, otobüs, omnibüs veya kamyon mühendisi değil ama mühendis ya! Sen ona bak. O zaman başkasının sözünü dinlemez. Hakkı da var. Ben de olsam dinlemem. Ben bu diplomayı şundan bundan akıl öğrenmek için mi aldım, derim ve kulaklarımı tıkarım. Onlar da tıkıyorlar.

Sıcak yerinde. Başıma ense kökümden doğru bir ağrı gelmeğe başladı. Bir taraftan kan başıma çıkarken öte taraftan arabanın zıngırtısı kanı aşağı indirmeğe çalışıyor. Acaip durumdayız. Bu sıra yanımda iki kişi konuşmak hevesine düştü. Birisi soruyor:

— Maşallah beyefendi! Nereden böyle?

Öteki uyduruyor:

— Paşalar neyi beğendi?

Beriki de anlamıyor:

— Hakkınız var. Lâkin sıcak da yerinde.

— Aman efendim, bu yaşta salıncak sallanılır mı?

— Teşekkür ederim. Siz nasılsınız efendim?

— Nasırın birinci ilâcı kesmektir. Bendeniz başıma geldi, bilirim.

— Ben denize giremiyorum.

— Nereden geliyorsunuz?

— Kertenkele mi buyurdunuz?

— Bülbülü bile kafese koymuşlar da «ah vatanım» demiş.

— Yerebatan’da mı ikamet buyuruluyor?

— Henüz ifakat bulmadı (iyileşmedi) efendim. Dün ziyaretine gitmiştim. Hâlâ namizac (hasta).

— Hangi Ramiz bu aç olan?

— Çok şükür kiramızı veriyoruz. Ev sahibi de…

Ne muhabbet değil mi? Böylece dakikalarla gittikten sonra bir kırlık yerde durduk. Vatman içeriden bağırdı.

— Haydi bakalım baylar. Allah’ını seven dayansın!

— Ne oldu kuzum?

— Motörü durdu. İtmeden işlemez.

Berikiler başladılar lâhavle çekmeğe. Lâkin ne çare? Hep birden dayanmağa başladık. Aklıma “Volga mahkûmları” filmi ve şarkısı geldi. Elbirliğiyle arabayı biraz yerinden oynatırken, bizim iki ahbaptan biri:

— Of! Bendenizin belimde lumbago vardır. Fazla şey edemem, dedi.

Öteki de:

— Hakkı âliniz var efendim. Gelsin kendileri dayansınlar, cevabını verip çekildi.

Bunu gören şoför bağırmaz mı?

— Bayım it! Dedik ya? İt diyorum anlamıyor musun?

Yan gözle şoföre bakarak yanındaki arkadaşına:

— Ne diyor beyefendi!

— İt buyuruyorlar efendim. Anlamamazlıktan geliniz. Malûmu saminiz.

Tam o sıra araba horlamağa başladı. Herkes bindi. Bizimkileri ben topladım.

— Beyler, lütfen binin de geç kalmayalım.

İçeri girdik. Şoförün yakınına geldim ve sordum:

— Yahu! Bu ne acayib şey böyle? Arabanın mizan marşı yok mu?

— Bayım! Yedek parçalar yokmuş. Marş bozuldu. Şimdi bir kere araba işlemeğe başladı mı, akşama kadar söndürmüyoruz. Bir kere de sönerse işte böyle Allah’ını seven dayansın diye işi alaya bozuşturuyoruz. Ne yapalım? Bu Amerikan arabaları sevda gibi bir şey oldu. Bir kere yandı mı sönmüyor, sönünce de yanmıyor.

Yürüdük…

Zıngır, zıngır, zıngır.. derken dalmışım. Büyükdere’de uyandım. Güzel seyahat! Komedisi, sporu, mizahı ve uykusu ile.

B. FELEK