Sitede yer alan tüm yazı, belge ve fotoğraflar “FBBM” Felek Belge Birikim Merkezi’nden alınmıştır. İzinsiz kopyalanması, çoğaltılması ve kullanılması yasaktır. Arşive yazı, fotoğraf ve belge girişleri devam etmektedir.

Partiler ve muharrirler (Cumhuriyet)

Partiler ve muharrirler (Cumhuriyet)

Cumhuriyet

Yayın Tarihi: 14.01.1947

Sayfa: 3

Hadiseler Arasında FELEK

Partiler ve muharrirler

Memlekette demokrasi hayatı gelişmeye başlayınca bir takım yeni ve mütalaaya değer hadiseler göze çarpıyor. Bunlardan biri de umumi efkâra (kamuoyuna) tercümanlık etmeyi meslek edinmiş olan bir gazete muharririnin partilerle olan münasebetidir.

Muharrir de her insan gibi bir parti üyesi olabilir. Ondan bu hakkı alacak bir kuvvet olmadığı gibi, mesleği de kendini böyle hareketten men etmez. Şu halde bir partiye mensup muharririn durumunu mütalaada efkârı umumiyeyi alakadar eden, yani gazeteye geçirilmesi lazım gelen bir hadisede üç unsur göze çarpar: Muharririn kanaati, memleketin hayrı, partinin menfaati. Bu üçünün telif edilemediği yerde muharrir ne yapmalıdır?

Evvela işi müspet zaviyeden mütalaa edelim (olumlu açıdan inceleyelim): Şurası muhakkaktır ki; parti menfaati denilen şey herkesin üzerinde ittifak ettiği muayyen bir formülle ölçülen bir madde değildir. Mesela, filan kimsenin bir partiye girmesini siz o parti için bir büyük kâr telâkki edersiniz, ben bunun aksini iddia ederim. Yahut şöyle bir kararın alınmasında parti bakımından fayda mülahaza edenlerin (gerçeğini tetkik etmek) karşısında bunun zararlı olduğunu iddia edenler de bulunur. Yani bu fayda ve zarar riyazî (matematiksel) bir kat’iyetle halledilebilecek şey olmadığından ilk görüş farkı buradan başlar. Onun için böyle üstünde ittifak edilemeyen ölçüleri daimî kıstas olarak kabul etmemek daha amelî (işlevsel) olur.

Şimdi tatbikata geçiyoruz: Siz bir muharrirsiniz; bir hâdise, bir hükûmet kararı veya bir tatbikat yanlışlığı gözünüze ilişiyor ki, sizce memleket için, millet için veya bir kısım halk için bunda zarar var. Bunu yapan da sizin mensup olduğunuz partinin desteklediği veya desteklediğini zannettiği bir makamdır. Şimdi siz vicdanınızla karşı karşıyasınız. Memleket için zararlı gördüğünüz, hatta netice itibariyle partinizi de zayıf düşüreceğini tahmin ettiğiniz bir hâdiseyi, bir kararı tenkid etmek (eleştirmek), etmemek şıkları arasında bocalarsınız. Eğer karakteriniz, kanaatiniz ve memleket sevginiz galip gelirse onu yazarsınız ve yazmalısınız. Sükût etmek, bile bile memleket zararını istemek olur. Bu yazılar her zaman herkesin hoşuna da gitmeyebilir. Eğer hoşa gidecek yazı yazmak niyetinde değilseniz bu sizin hareket hattınızı değiştirtmez. Siz gene kanaatinizce memleket ve millet hayrına olduğuna inandığınız şeyleri yazmağa devam ediniz. Bunların parti zararına olması ihtimali zaten yoktur. Çünkü bir partinin hikmeti vücudu memlekete hizmet etmektir. Ama bu niyetle hareket ettiği halde yanlış kararlar alanlar olmaz mı? İşte sizin durumunuzu müşkülleştiren «hal» budur. Böyle hallerde siz ya durumu, ya fikrinizi müdafaa, hiç değilse sükûtu ihtiyar etmek şıklarından birini tercih zarureti karşısında kalırsınız.

Ben, sizin yerinizde olsam, memleket hayrına olduğuna inandığım için, kendi fikrimi müdafaa eder, varsa yanlış kararları tenkid ederim. Çünkü bir partiye mensup gazetecinin vazifesi o partinin tüzüğüne aykırı olmamak üzere hür ve münevver bir adam vasfını kaybetmeden düşündüğünü yazmaktır. Bu yazı her zaman kendi arkadaşlarının yaptıklarını övmeyebilir. Bundan bir parti disiplini hâdisesi de çıkmaz. Böyle yapmayıp da falan filân kırılmasın, hakkımda dedikodu olmasın, herkesin eğrisini doğrultacak ben mi kaldım diye biraz oportünist düşünerek yazılmasında fayda gördüğünüz bir takım fikirleri ortaya atmaktan çekinirseniz vazifenizi yapmamış ve partiye girmekle memleket hizmetini ihmale mecbur olmuşsunuz gibi müdafaası güç bir duruma düşmüş olursunuz. Bir partide bulunan münevver ve muharrirlerin bu tarzda hareketleri o parti için bir büyük zarar olur. Çünkü kanaatini şu veya bu sebeple izhar edemeyen (gösteremeyen) yalınkatlı adamlar partinin fikir laboratuvarını beyhude işgal etmiş olurlar.

İşte aziz okuyucularım, kâh bikâh [gâh ü bî-gâh (vakitli vakitsiz)], şurada burada partili gazetecilerin neyi yazmaları, neyi yazmamaları hakkında yapılan görüşmelere dair benim düşündüklerimin hulasası (özeti) budur.

B. FELEK