Sitede yer alan tüm yazı, belge ve fotoğraflar “FBBM” Felek Belge Birikim Merkezi’nden alınmıştır. İzinsiz kopyalanması, çoğaltılması ve kullanılması yasaktır. Arşive yazı, fotoğraf ve belge girişleri devam etmektedir.

Piçleşmiş medeniyet! (Tan)

Piçleşmiş medeniyet! (Tan)

Tan

Yayın Tarihi: 05.02.1940

Sayfa: 3

FELEK

Piçleşmiş Medeniyet!

Yazan: B. FELEK

Ne kadar uzak efendim bizden. Sanki arsalarımızın arşını bir deve yükü akçeye imiş gibi, kalktık apartıman yaptık. Yaptıktan sonra da, bunu orada oturmaya alışmış olanlara kiraya vermekten başka içine girip oturduk da.

Biz kim, apartıman kim?

Bir kere, bu apartıman denilen meret, şu bizim büyük, çamurlu ve tozlu kasabaya yakışır şey değil. Sokağına bak, binasına bak! Kel başa şimşir tarak, Üstelik içine asansörler, basansörler. Kaloriferler, banyolar falan, filân koyduk.

Aman bayım! Ne de çabuk kibarlığa alıştık. Daha evvelki gün Zeyrek yokuşunu bir nefeste yayan çıkan, dün Cerrahpaşa’daki ahşap hanede saç mangalda ısınan bizler, bugün ikinci kata asansörsüz çıkamıyor, kalorifersiz yerde bir türlü nazik bedenimizi ısıtamıyoruz.

Bu apartıman merakı bizi, perişan etti yahu! Tüccarı apartıman yapmak için ihtikâra saptı. Doktoru apartıman yapmak için, nezleye ameliyat yapmaya kalktı, avukatı ayni hırsla “müddaâbih„ ten fazla ücret aradı ve böylelikle paralarını, pullarını taşa tuğlaya ve çimentoya koydular.

Lânga’da, Aksaray’da, Üsküdar’da ve Eyüp’te babadan kalma evceğizinde oturan babayani aileler, bu sivri sivri binaları gördükçe, bunların bitmeyen, tükenmeyen bin bir rahatlıklarını, eğlencelerini ve açık saçıklıklarını işittikçe, evvelâ ağızlarının suyunu akıttılar, sonra da pılıyı, pırtıyı toplayıp, oralara taşındılar. Ne oldu? Eyüp’teki, Üsküdar’daki, Aksaray’da ve Lânga’daki baba ocakları, tamirsizlik yüzünden söndü, çöktü ve virane oldu. Berikiler de apartıman neşin oldular, oldular da ne oldular?

Eskiden galoşlarımızı avluda, taşlıkta çıkarır, evlerimize öyle girerdik. Şimdi yatak odasına kunduralarımızla giriyoruz. Çünkü apartmanlarımızda kundura çıkaracak bir yer olmadığı gibi, kundura çıkarmak da, “zamane terbiyesi mucibince„ ayıp oldu. Ayıplanmayalım, diye; iğrenç olduk. Aklımıza gelmedi ki, bu apartıman denilen mereti, ilk yapan şehirlerin sokakları bizim apartımanların içinden daha temizdir. Bizimkiler ise meydanda. Ârife tarif ne hacet?

Eskiden bir mahallede oturanlar, birbirinin hatırını sayar, birbirlerine yardım ederler, birinin rahatı ötekinin, birinin namusu, ötekinin sayılır ve korunurdu. Şimdi apartımanlara girdik. Modern olduk. Birbirinden bir tavanla ayrılmış aileler, birbiriyle görüşmüyor, tanışmıyorlar. Görüşmedikleri, tanışmadıkları bir şey değil, birinde hasta, hattâ ölü varken, ötekinde çifte telli yerine, adapte ettiğimiz, fokstrot çalınıyor, sabahlara kadar dans ediliyor. En sakin ailelerde, sabahın üçüne kadar çatırdayan radyolar, oynanan kâğıt oyunları, altında ve üstündekileri düşünmeyen saygısız birer gürültü kaynağı oluyor. Lâkin kim düşünür?

Eyüp’te, Aksaray’da, Üsküdar’da, Balat’ta ve Lânga’daki sâkin hayatı uyuşukluk ve apartımandaki densiz, saygısız ve soysuz yaşayış tarzını medeniyet sandık. Böylelikle evvelki mütevazı ve saygılı tavrımızın yerine, şimdi laubali ve arsız bir terbiye, daha doğrusu; terbiyesizlik kalın oldu.

Eskiden birbirinden en az bir yangın duvarı ile ayrılan ve şüphesiz her birinin arkasında velev ki, küçük de bir bahçesi olan evlerimizin temiz havası ve çil güneşi yerine, bir dam altına en az beş, altı aileyi ve bunların kırk, elli kişisini koyduk. Üst katta silktiğimiz halı, keçe ve kebenin tozları ve mikroplarını, balkondan, balkona, alt katlara ve alt katınkileri de, üst katlara savurup, gûya temizlik yaparken, hastalıklarımızı komşularımıza aşıladık.

Hulâsa efendim, görelim İstanbul’un dağınık ve havadar mahallelerinde herkes evceğizinde oturur, nihayet iki katı geçmeyen evinin üst katına merdivenlerle çıkar, yaz, kış, bol hava ve güneş alır, soğukta mangal ve soba ile ısınır ve turp gibi yaşarken rahat, kuyruk sokumumuza hattı. Medenî, şık, kibar, alamod olalım, diye birbirimize bakarak, apartımanlara koştuk ve apartımanı, aportaman, asansörü, asansor, kaloriferi, karlifer, fokstrotu, fakistrot, konforu, konfür, pötikareyi, bitikara, flörtü, fülürt, pemanantı, permanganat, enstitüyü, enistütü ve her yerde sessiz, sadasız oynanan zavallı briçi, Selâmsızda bir sokak dalaşması şekline soktuk.

Ayağınıza erkeklerimiz, iki parmak tabanlı kundura, kadınlarımız mantardan takunyalar giyerek, birbirimizi görünce, baş kesip şapka açarak, selâmlaştık. Kimimiz saçını, sakalını traş etti, kimimiz bıyıklarını rahmetli Douglas’a benzetti. Kadınlarımız parmaklarına kına yerine, kırmızı vernik, yanaklarına ve dudaklarına paskalya yumurtası renginde allık sürdü. Böylece moderno olduk, erenler moderno!

Tabiî güzelliklerimizi ve renklerimizi şimdi bilmiyoruz.

Biz Eyüp’te, Üsküdar’da, Aksaray’da, Balat’ta ve Lânga’da iken, yanaklarımız kendinden al, dudaklarımız tabiatten kiraz gibiydi. Şimdi güneşsizlikten, havasızlıktan ve pisliğimizin bize mal ettiği hastalıklarımızdan dolayı, rengimiz sarı, kanımız sulu ve mizacımız hırçındır. Lâkin artık apartımanda oturuyor, kunduralarımızla yatak odasına kadar giriyor, geceleri hayat yaşıyoruz, hayat!