Sitede yer alan tüm yazı, belge ve fotoğraflar “FBBM” Felek Belge Birikim Merkezi’nden alınmıştır. İzinsiz kopyalanması, çoğaltılması ve kullanılması yasaktır. Arşive yazı, fotoğraf ve belge girişleri devam etmektedir.

Ramazan

Ramazan

Milliyet

Yayın Tarihi: 12.11.1969

Sayfa: 2

Ramazan

Şükür Allaha! Yıllardır, bugünler fıkramızın çeşidi icabı Ramazana dair yazılar yazarız. Bu yıl da aynı işi yapmak istiyoruz. Çünkü Ramazan sadece bir ibadet ayı değildir. Ramazan Türk cemiyetinde ibadetten ticarete, san’attan, siyasete kadar türlü faaliyet sahalarının birdenbire canlanmasına yol açan bir «hayır ve bereket» devresidir. Onun için Türkler, Türk aileleri, Türk çocukları Ramazan geliyor diye sevinirler… Bu sevinç şüphesiz oruç gibi sade bir ibadetle sevap kazanmaktan ayrı olarak, bütün hayat safhalarındaki olumlu gelişmelerden doğar. Ramazanda şair Sabit’in:

«Yevmi-şek niyetine şîra sıkarken yârân,

Sık buğaz itti basup sahneyi şehri Ramazan»

Matla beytiyle başlayan meşhur Ramazaniyesi’nde:

«Dil-i fasık gibi meyhâne harâbü yirân..»

mısraında işaret ettiği gibi meyhanelerden gayri her yer şenlenir.. Meyhaneler de on bir ayın bedmestisinden (sarhoşluğundan) sonra bir ay dinlenip Bayram günü acısını çıkarmaya bakar.

Kısacası Ramazan, başka İslâm memleketlerini bilmiyorum, fakat Türkiye için hâlâ her yönden hareketli bir hayat ayıdır.

Bu sene bu sütunda işte Ramazanın bütün bu veçhelerini (yönlerini) bir dinî vaaz şeklinde değil de, hafif ruhlu bir sohbet şeklinde yazmaya çalışacağız. Bilenlerden kusurlarımızı hoş görmelerini, bilmeyenlerden de halkın «Toplumbilim» kitaplarında yazılı olmayan çok önemli gerçeklerle bir «yaşantı» faslını mümkün olduğu kadar öğrenmeye çalışmalarını dilerim.. Çünkü bu yazılar artık Türk yazılı basını için bağ bozumu mahsulleridir. Bundan sonra da bunları yazacaklar, ama ne yazacaklar?..

Ramazan-ı Şerif, Arabî aylarının dokuzuncusudur. Ramazanda oruç tutmak hicretin ikinci senesi farz olmuştur. Şimdi Arabî yılı 1389’dur. Bu rakam Hazret-i Muhammed’in Mekke’den Medine’ye göç ettiği tarihten başlar. Onun için adına Hicrî sene denir. Oruç da hicretin ikinci senesi farz olduğuna göre İslâmlar bu yıl 1387’nci Ramazanı tutacaklardır. Mübarek ve hayırlı olsun.

Ramazan bu sene 12 Kasımda ilan edildi. Beynelmilel (uluslararası) takvim hesaplarını gösteren Batı almanaklarına göre Ramazan 11 Kasımda başlamalıydı. Bu hesapların Greenwich rasatına göre yapıldığını sanıyorum. Böyle ise Ramazan bizde daha erken ve bize nazaran Batı olan orada daha geç başlamalı idi. Zira dünya, Batıdan Doğuya doğru döndüğüne göre güneş, Doğuda daha erken doğar, daha erken batar.

Ramazanın sübutu (şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkması) da Ramazan hilâlinin güneş battığı zaman ufku mer’înin (görünen ufuk çizgisinin) üstünde görülmesi ile gerçekleşeceğine göre bu hesapların birinden birinde yanlış vardır.. dedikten sonra eskiden Ramazanın nasıl ilan edildiğini anlatalım. Bunları genç nesil bilmez ve öğrenmesine de pek ihtimal yoktur, çünkü yakın tarihte, bilhassa Cumhuriyet öncesi Türk hayatının bütün safhalarını anlatan tam bir eser yazılmamıştır. Bunlar bölük pörçük gazetede ve dergilerde çıkmıştır. Onları da toplayıp basan henüz olmadı. Bundan sonra da pek çıkacağını ummam..

Ramazan, ya hilâli (yeni ay) görerek yahut Şaban ayını otuza doldurarak sabit olur. Bu da ya kozmografya (gökbilim) hesaplarıyla yahut hilâli gözle görerek yapılır. Cumhuriyetin ilk senelerine kadar bizde de Ramazan hâlâ birçok Müslüman memleketlerinde olduğu gibi hilâl görülerek ilan edilirdi. Bugün hesapla tesbit ediliyor. Hesap şaşmaz.. Görmek meselesi biraz şüphelidir. Bakınız neden!. Hele büyük şehirlerde ufuk her zaman temiz, bulutsuz ve dumansız olmaz. Onun için hilâl, ekseri şehir dışı köylük bir yerde görülebilir.. Kışın ise gök bulutla kapalı olduğundan hemen hemen hiç görülmez. Ne ise, bakınız bu Yeni Ay’ın görülüşü nasıl tescil (resmi kayıt) edilirdi?.

Yeni Ay’ı görenler gidip hükûmete haber verirlerdi. Derhal İstanbul Kadılığı’nda bir dava açılırdı. Gûya Ali, Veli’den beş altın borç almış ve Ramazan hilâli görülünce ödeyeceğine dair bir de senet vermiş. Alacaklı bu senetle Şer’î Mahkemeye “Hilâl-i Ramazan görüldü. Ali borcunu vermiyor. Hüküm isterim” diye başvurur.

Kadı da:

“İspat et hilâlin göründüğünü!” der. İşte o zaman hilâli görmüş olanlar gelip mahkeme huzurunda Maal’kasem (Yemin ile) şahadet ederler. Kadı da Ramazan hilâlinin görüldüğüne, binaenaleyh Ali’nin de Veli’ye olan borcunu vermesine hükmeder, ilâm yazılır. Sicile geçer. Toplar atılarak Ramazan ilân olunurdu. Hilâli gören, haber verenlere de ufak bir ücret verilir idi.

Görülüyor ki biraz tehlikeli.  Hatta hava kapalı olduğu için hilâl görülmeyerek bir gün geç tutulan Ramazanın yirmi sekizinci günü akşamı Bayram hilâli göründüğü için Ramazanın 28 gün tutulduğu da olmuştur.

B. F.

Her gün bir fıkra..

Bektaşi oruç tutmamak için Ramazan ayını görmemeye karar vermiş. Geceleri perdeleri sıkı sıkı örter, odasına kapanırmış… Böylece Ramazanın onunu bulmuşken, yağmurlu bir gece birden hava açmış, Ay, Bektaşi’nin penceresinin önündeki su birikintisine aksederek tesadüfen perde aralığından sokağa bakan Bektaşi’nin gözüne ilişince:

— Anladık, anladık mübarek! Gözümün içine mi gireceksin?  Diye o gece sahur edip  böylece oruca başlamış.