Sitede yer alan tüm yazı, belge ve fotoğraflar “FBBM” Felek Belge Birikim Merkezi’nden alınmıştır. İzinsiz kopyalanması, çoğaltılması ve kullanılması yasaktır. Arşive yazı, fotoğraf ve belge girişleri devam etmektedir.

Şehir tiyatrosu (Tan)

Şehir tiyatrosu (Tan)

Tan

Yayın Tarihi: 30.11.1937

Sayfa: 3

FELEK

Şehir Tiyatrosu

Kim ne derse desin, ben dramı sevmem. Hattâ dram hakkında bir hikâye bilirim. Onu her yerde söyliyerek dramı tehzil ederim.

Ramazan gelmiş. İstanbul’un orta halk mahallelerinden birinde büyük bir dükkânı olan mahallebici “Kerim„ e o civarın, işgüzarlığı ile tanınmış adamlarından ve tiyatrolarda perdecilik, gardropluk etmiş olan “artist„ lerden Asador isminde bir Ermeni gelmiş, demiş ki:

— Kerim, oğlum! Hımbıllık etme! Bu ramazan bir Karagöz oynatalım da biraz para kıralım!

Kerim önce tereddüt etmiş, fakat gecesini 4 mecidiyeye Asador’la mutabık kalmışlar.

İlk gece, Asador, iyi bir karagözcüyü yardak diye yanında getirmiş ve Karagözü ona oynatmış. O gece pek çok seyirci gelmemiş amma Karagözün güzel oynatıldığı şayi olmuş (duyulmuş). Ertesi günü dükkân ağzına kadar dolmuş. Yine Karagözcü oynatmış. Uzatmıyalım, dört gece Karagözcü oynatmış. Her gece dükkân kapıya kadar dolmuş. Beşinci gece Asador işi eline almış. Tabii oyunu kepaze etmiş. Altıncı gece keza. Gerçi halk yine dolmuş amma pek gülmemişler. Üç gece sonra seyircilerin seyrelmekte olduğunu fark eden mahallebici Kerim, sormuş:

— Bire Asador! Niçin gülmez bu millet?

— Sen ağnamazsın! Her gece komedi olmaz. Bazı bazı da dram oynoorum da onun için.

Eh! Tavukgöğsü pişirmek değil ki, Kerim iddiaya girişsin! Tabii susmuş. Birkaç gece daha beklemiş. Müşteriler adamakıllı azalmış. Kerim yine Asador’a başvurmuş:

— Bire Asador! Nedir bu dükkânın hali? Kimse kalmadı.

— Bazı öyle olur. Dram sevmoorlar dedik ya!

Cevabını almış. Lâkin Asador her gece dört mecidiyesini çekmeyi ihmal etmiyormuş.

Nihayet dükkânda ancak dört tane ufak çocuktan başka seyirci kalmadığı bir gece Asador oyunu bitirdikten sonra Hacivadın söylemesi mutat olan:

— “Yıktın perdeyi eyledin viran. Varayım sahibine haber vereyim.” Şeklindeki tekerlemeyi söylerken mahallebici Kerim:

— Her gün dram, her gün dram. Zaten mahvoldum. Sahibi benim bu cenabetin! Yıkılsın da kurtulayım! diye bağırmış ve ayağından çıkardığı yemenisini kaldırıp atarak perdeyi yıkmış.

Ben de bazan pek acıklı dramlarda mahallebici Kerim gibi bağıracak hale gelirim. Bu sebeple, bütün edebî kıymetine, bütün ahlakî faydalarına ve bütün yüksek sanat değerlerine rağmen Şehir Tiyatrosu’nun ciddî eserler kısmına pek gitmem de bunun aksi, bütün hoppalığına, zirzopluğuna, hatta bazan pek ortaoyunvari olmasına rağmen güldürücü kısmın piyeslerini görmiye giderim.

Son hafta da bu arada Aynaroz Kadısı piyesini ikinci defa olarak seyrettim. Lâf aramızda, tiyatro tavana kadar dolu olmasına rağmen Aynaroz Kadısı’nda pekâlâ rötuş edilecek noktalar vardı. Anlaşılan rejisör daha çok ciddî şeylerle meşgul olmalı ki, bu rötuşları yapmıyor. Mamafih halk memnun, kırılıyor gülmekten. Artistler memnun. Hıncahınç salon karşısında oynuyor. Onlar da eğleniyorlar. Hâsılat çok. Müdüriyet de memnun. Bütün bu unsurlar memnun olduktan sonra bana da tabiî pasta yemek düşer değil mi? Orası da doğru.

Öyle ise işin tenkit tarafını keseyim. Mübarek şey pek geçer akçe değildir zaten. Samimi olduğunu anlatıncıya kadar insanın göbeği çatlar.

Yalnız bir şey söyliyeceğim: Aynaroz Kadısı’nın şu son hafta gördüğü rağbetten anlaşılıyor ki, halk çok defa yeni ve zayıf piyeslerden ziyade muvaffak olmuş eski piyesleri daha çok tutmaktadır. Onun için Şehir tiyatrosu repertuvarındaki “tutulmuş„ eserlerden, meselâ her mevsimde hiç olmazsa dört beş tanesini tekrarlıyarak bunları sahnemizin anaç eserleri olarak yaşatmalıyız. Zaten dünyanın hiçbir yerinde haftalık gazete çıkarılır gibi muttasıl (sürekliliği olan) piyes yenilenmez, değil mi?

B. FELEK