Sitede yer alan tüm yazı, belge ve fotoğraflar “FBBM” Felek Belge Birikim Merkezi’nden alınmıştır. İzinsiz kopyalanması, çoğaltılması ve kullanılması yasaktır. Arşive yazı, fotoğraf ve belge girişleri devam etmektedir.

SEN DE Mİ MUAMMER?

SEN DE Mİ MUAMMER?

Milliyet

Yayın Tarihi: 05.05.1978

Sayfa: 2

SEN DE Mİ MUAMMER?

Arkasından bağıracağım geliyor. Artık nesli tükenmek üzere olan büyük artistlerden ve bu milletin yüzünü yıllar yılı en sıkıntılı anlarında güldürenlerden Muammer Karaca da bu fâni dünyadan çekilip gitti. Hani işiteceğini bilsem arkasından:

— Sen de mi Muammer bizi bırakıp gidiyorsun? diye seslenecektim.

Muammer Karaca bünyesine ve kuşağının boyuna göre ihtiyar sayılmayacak bir yaşta 73’ünde göçtü. Tedavisi zor bir hastalığa tutulmasaydı, 100 sene yaşayacak kadar sağlam vücutluydu. Muammer’le Türk sahnesi ve Türk komedi âlemi bir büyük sanatkâr daha kaybetti.

Türk temaşa âlemi ikinci Meşrutiyet’te başlayan bir büyük sanatkâr nesli yetiştirmişti. Devir devir, milletlere bir çeşit kıymet yetiştirme bereketi gelir. Türkiye’de de nasıl büyük şairler, büyük mimarlar, büyük ressamlar, büyük musiki üstadları yetişme devirleri olmuşsa, büyük komedyenler, büyük sahne artistleri yetişmiştir. Bunlardan tanımak zevkine erdiklerimden hatırımda kalanları sayabilirim. Muvahhid başta, Hazım, Şâdi, Behzat, Morali Mahmut, Raşit Rıza, Neyyire Neyir Hanım, Kınar Hanım, Bedia Hanım, Binemecyan, Muammer, Vasfi ve Muhsin Ertuğrul… Daha da vardır.

Hâlâ faal, bunlardan daha genç, çok daha genç artistler var. Onlar da büyük kıymetler. Ama bu dediğim nesil başka bir nesildi. Muammer bu nesle mensup bir harika çocuktu. Aslında o nesil artistler iki kısımdı. Bir kısmı klasik komedyenlerdi. Muvahhid, Bedia Muvahhid, Raşit ve Vasfi, Muhsin gibi sanatı mazbut kimselerdi. Bir kısmı da Naşid’den Muammer’e kadar, Hazım’dan geçerek gelen daha ziyade tulûata kaçan karihasına ve esprisine güvenen artistlerdi. Muammer bunlardandı.

Bu sınıf artistlerin çoğu taklitte de kuvvetli olduklarından başıbozukluğa istidatları ziyade olurdu. Muammer uzun zaman Şehir Tiyatrosu’nda çalıştıktan sonra birçok emsali gibi kendi başına tiyatro açtı. Naşid de böyle yapmıştı, Sururi’ler de böyle yapmıştılar. Hâlâ Gazanfer, Kabareciler, Kenterler, Altan Erbulak da ve Nisa böyle yaptılar. Bu bir sanat hırsı tazyiki midir, yoksa daha ziyade ekonomik bir endişe mahsulü müdür, bilmem, öyle de olsa, böyle de olsa birincisinin kuvveti daha galip olduğuna eminim.

İnsanı güldürmenin ne kadar güç olduğunu, bir mizah deneycisi ve bir eski orta oyuncusu olarak bildiğim için bu saydıklarım arasında Muammer’e lâyık, büyük yeri göstermemek haksızlık olur. Çünkü Muammer sahnede veya sahne dışında hepimizi, herkesi hatta tenkid ettiklerini dahi güldürebilecek bir artistti.

Bu milletin yüzünü onun kadar güldürmüş pek az fâni vardır. Şehir Tiyatrosu’ndaki hizmetinden sonra kurduğu Karaca Tiyatrosu’nun, Frenklerin: Cheval de Bataille “ Muharebe Atı” dedikleri “Cibali Karakolu” adındaki piyesi senelerce sahnede durmuş ve devrin iktidarını adamakıllı hicveden bir piyes olmasına ragmen, onları dahi güldürerek tiyatronun topluma dönük hizmet aracı olması noktasını da yerine getirmişti.

Bana sorarsanız, Muammer devrinin politikacılarına kurban gitmiştir. Vergi borcunu ödemesini tecil eden erbab-ı zamanın forsu bitince, Hazine’nin, yüz binlerce lira cezalı vergi için çocuğun yakasına yapışması, onun iflahını kesmiş ve hayatını karartmış, belki de hastalığına sebep olmuştu. Politikacıların bazen sevgileri dahi zehirli oluyor. Bu, onların değil, politikanın kabahatidir.

Muammer’e rahmet dilerken, hayattaki sanatkârlara bu zehrin türlü kurbanlarından biri olarak onu göstermeyi rahmetliye karşı bir son vazife, hayattakilere karşı da bir ibret dersi sayıyorum. O yattıkça Allah kalanlara sıhhatler ve başarılı uzun bir sanat ömrü bağışlasın.

Cibali Karakolu’nun adını Muammer Karaca Karakolu koysalar olur mu acaba?